"Cumhuriyet'in kazanımlarını korumak" tandanslı yorumların içeriğinde neler var? İlkel bir teknikle ve lineer(doğrusal) bir yaklaşımla Cumhuriyet'in kazanım elde etmesinin ne anlama geldiğini düşünelim.
"Cumhuriyet'in Kazanımları" konulu simülasyonlar oluşturarak, soracağımız sorularla yorumları ve demeçleri anlayabilecek miyiz? Deneyelim;
İlk simülasyon denemesi; "Cumhuriyet, kazanım elde edebilen bilinçli-canlı bir varlık mıdır"
Bir yönetim şekli olan cumhuriyet'in "kazanım" ilkelerine göre "kazanım" elde etmesi mümkün müdür? Ya da bir kurallar manzumesi olarak adlandırılan bir yönetim şekli, iradesi olan canlı bir varlık gibi "kazanım " elde eder mi? Eğer Cumhuriyet'i bir kazanım savaşçısı olarak algılayacaksak, ona önce bir kimlik vermemiz gerekir; her şeyden önce, onu bilinçli canlı bir varlığa dönüştürmemiz gerek şarttır. Bunu yapıp yapamayacağımız açıktır. Yapabildiğimizi düşünelim.
Ardından "kazanım ilkeleri" ne göre, kazanımın gerçekleşmesi için o'nun herhangi bir kazanım değerinden yoksun olması gerektiğini kabullenmek zorundayız. Bu kabule istinâden çıkarılacak ilkel ve lineer ilk sonuçla, kazanım sürecinde kazanılanlar düşünüldüğünde, başlangıçta Cumhuriyet'in herhangi özgün bir kazanıma sahip olmaması gerektiği açığa çıkar, yani; O'nun başlangıçtaki kazanım yükü sıfırdır. Bilinçli-canlı bir varlığın doğum adında kazanım yükü kuşkusuz sıfır olacaktır; buna karşılık, Cumhuriyet'in tanımı gereği, O'nun doğarken sahip olduğu yüklerin tamamı, sonraki kazanımlardan elde edilen herhangi bir yüke ihtiyaç duyuracak özelliklerde değildirler. Tanım, sonradan eklemelere açık olmayan statik bir yapıdır; tamamlanmıştır. Ona, tanımı üzerinden yeni yükler eklemek, O'nun tanımını ve doğuşundan getirdiği özelliklerini değiştirir; O artık Cumhuriyet değildir; O'nu Cumhuriyet olarak adlandıramayız. Adlandırdığımızı düşünelim.
Peki, canlı ve kazanım ilkelerine uyan bir kazanım savaşçısı olarak Cumhuriyet, kazanım ilkelerini bilmekte midir? Canlı-bilinçli bir varlık olarak Cumhuriyet'in, kazanım ilkelerini bildiğini kabullensek ve hangi tür yükü veya farklılığı kazanım olarak algılayacağını/tesbit edeceğini varsaysak bile, bu canlı organizmanın "temel karar vericisi" kim olacaktır? Kazanım'ın amacını, kapsamını, sınırlarını ve sürdürülebilirliğini kim belirleyecek? Dönemsel olarak kazanım sınıfına dâhil edilen ve değişen küresel gerçekleşmelere göre, kazanımdan ziyâde olumsuz bir yüke dönüşen özellikleri kim ayrıştırıp eleyecek? "Ölümsüz tepe kişi (ya da kişiler)" gerekecekse, o kişi (ya da kişiler) kim(ler) olacaktır ve bu süreci nasıl yönetecektir(yöneteceklerdir)? O kişi(ler)kazanımların değişen koşullara göre yük tarifini yenilemesi gerektiğini hangi sisteme göre düşünecek ve sorgulayacaktır? Cumhuriyet, bilinçli-canlı bir varlık olarak kabullenilmişti, eğer o kendisine ait değişim-dönüşüm trafiğini yönetemiyor ve kendisinden başka bir yöneticiye ihtiyaç duyuyorsa, onun bilinçli olmasını mümkün bulmamız -onu canlı bulmamız gibi- yanlıştır. (Herhangi bir canlı, kendisini yönetecek donanıma sahiptir.) Yoksa Cumhuriyet'in, canlı bir kimliğe sahipmiş gibi düşünülmesi bir hata mıdır? Evet; "düşünen, araştıran, üreten, karar veren ve ölümsüz" bir tepe kişiliğe ihtiyaç duyan kurumlar ve kanunlar bileşiği olan Cumhuriyet'in canlı bir varlık olarak kabullenilmesi ne kadar rasyoneldir? Bu kabul rasyonel değilse, canlı ve yönetebilir bir kabiliyeti olmayan cumhuriyet'in kazanımlarından bahsetmek hangi hukukî gerekçeye veya bilimsel ilkeye dayandırılacaktır?
Bu ilk sonuç bizi ilk önermemizden sonra yine lineer bir ikinci sonuca/önermeye taşıyacaktır; süreç sonunda cumhuriyet'te konumlanan -öncesiz- her farklılık/her yeni yük bir kazanım olarak algılanacak ve süreç sonunda kazanımlar bileşiği elde edilecektir
Cumhuriyet'in kazanımlarından bahsedebilseydi, Cumhuriyet'in kazanımlarını savunmak mantıklı ve tutarlı olabilirdi; çelişki içermezdi. Bahsedilemedi. Savunmayı Cumhuriyet yapsaydı, durum yine çelişki içermezdi. Kazanımın sahibinin kazanımlarını savunması kadar doğal ne olabilir? Maalesef Cumhuriyet canlı bir varlık değil ve O'nun konuşması, fikir beyan etmesi "olanaksız" dır. Cumhuriyet dışında herhangi birilerinin Cumhuriyet'in kazanımlarını savunması ise, kendi başına, tamamen komedidir.
İnsan unsuru olmadan var olamayan bir sistemin, insan unsurunu, etken bir faktör olarak kabullenmemesi bunun aksine sadece etkilenen bir nesne olarak tanımlaması ve sınırlaması da mümkün değildir; mümkün olduğunun düşünülmesi de irrasyonel bir durumdur. O halde, ilkel-lineer mantıksal çözümlemelere göre cumhuriyet'in kazanımlarından söz etmek, irreel bir zihinsel yapılanmanın ürünüdür, denemez mi? Cumhuriyet'in teorik ve fiilî olarak kazanım elde etmesi mümkün değilse, Cumhuriyet'in kazanımları hangi anlama gelmektedir? Mümkün olmayan bir olgunun, mümkünmüş gibi dayatılmasıyla -özellikle cumhuriyet'in kavramsal masumiyet'i lekelenerek- korunmak istenen nedir?
Cumhuriyet'in canlı-bilinçli bir varlık olmadığı ve bu sebeple kazanım elde edemeyeceği ilk simülasyonla anlaşıldıysa, sık sık vurgulanan kazanım komplikasyonlarının/tepkilerinin, Cumhuriyet'i bir tahakküm aracı olarak görenlerin kazanımları/çıkarları bakımından incelenmesi zorunlu hâle gelecektir.
İkinci simülasyon denemesi; "Cumhuriyet'in kazanım elde etmesi imkansızsa, Cumhuriyet'le birlikte, Cumhuriyet aleyhine kazanım elde edenlerin, kazanımlarını Cumhuriyet'in kazanımları olarak lanse etmeleri, kendi çıkarlarını korumaları ve sürdürmeleri adına bir ikiyüzlülük müdür?"
Türkiye' de Cumhuriyet, kuruluşundan kısa süre sonra, vatandaşlarının sahip olduğu dinî, kültürel ve sosyal değerleri ortadan kaldırmak ve onların yerine "batı taklidi, öz'den yoksun" sosyal formlar/statüler/roller, kişisel örnekler ve kültürel değerler yerleştirmek adına bir hiyerarşik bir sistem olarak kullanıldıysa, kullananların, söz ettikleri "Cumhuriyet'in kazanımları" nı nasıl algıladıklarını tesbit etmek gerekmeyecek midir? Cumhuriyet kullanıcılarının yok edilenlerin yerine koydukları "zorla iliştirilmiş" unsurların her birinin, her bir vatandaş tarafından "gönüllü olarak benimsenmesi" hedefini, kazanımlar kurgusu ve formatı olarak değerlendirmiş oldukları düşünülemez mi? Halka ait özgün değerlerin neredeyse tümünün silinmesi, Cumhuriyet'in başlangıçtaki kazanım yükünün sıfır olmasını sağlamak ve sonrasında bazılarının çıkarlarının kazanımlarını, Cumhuriyet'in kazanımları olarak tasnif edilmesi adına mı yapılmıştır? Cumhuriyet, kazanım ilkelerine göre kazanımlı sayılamayacağına göre, kullanıcılar, Cumhuriyet'i kullanarak kendileri adına kazanım elde etmiş olmuyorlar mı?
Bu aşamada, ilkel-lineer analizin ikinci adımında, aklın ulaşacağı şey nedir? İlk simülasyon denemesinde kabullere sığmayan bir sürü tesbit varken bu ikinci simülasyon denemesinde boşlukta kalan herhangi bir şeyin olmaması nasıl değerlendirilmelidir? Yoksa ikinci simülasyon denemesi, cumhuriyet'in kazanımları perdesinin arkasında saklı duran şeyleri açığa çıkarmış olarak, kabul görmekte zorlanacak mıdır?
"Cumhuriyet'in kazanımları" tamlaması, cümlede kullanılmış doğru haliyle tam olarak şu anlama gelmiş olamaz mı: "Daha önceden hayal ettiğimiz ve Cumhuriyet'in kuruluşuyla gerçekleştirmeye başladığımız her şey, cumhuriyet'in kazanımları olarak lanse edilirse, perde arkasındakiler olarak biz, kendi hedefimizin, herkesin kendi hedefi olarak kabullenilmesini sağlamaya devam edebiliriz."
Bu uzun cümle "saklanmış" dayatmaların itirafı olacaktır. Ama böyle bir itiraf, sadece -kullanıcıların gösteremeyeceği- bir onur duruşuna ait olabilir. Bu sebeple Cumhuriyet'le elde edilen "dışsal kuyruklu kazanımlar", "Cumhuriyet'in kazanımları" olarak popülarize edilmektedir. Vatandaşlar lehine değişen ve gelişen haklar kombinasyonu (yasalar/anayasalar), varsayılan kullanıcıların kazanımlarına karşılık vatandaşların kazanımları olarak yerini ve değerini bulacağı için, Cumhuriyet'in kazanımları olarak değil, Cumhuriyet'in kazanımlarının yitirilmesi olarak görülmektedir. Mutlaka bazı kazanımlar çatışacaktır, aynı pozisyonda egemenlik adına çatışan veya yerleşen iki zıt realite, iki ayrı taraf için kazanım olamayacağına göre, birinin kazanımı diğerinin kazanılmış kazanımının kaybı olacaktır. Kaldı ki; cumhuriyet'in temel yapıtaşları olan vatandaşlar lehine geliştirilen her şey, Cumhuriyet'in kazanımı olarak ileri sürülse daha tutarlı davranılmış olabilir. Çünkü; Cumhuriyet'e bir sahip gerekecekse, Cumhur'dan üreyen bir sistemin en çok Cumhur'a hizmet etmesi ve Cumhur tarafından sahiplenmesi ilkel-lineer düşünceye aykırı olamaz. İlk sonuçta canlılık-bilinçlilik özellikleri olmayan bir Cumhuriyet'in kazanımlarından söz edilemeyeceği vurgulandığında, ardıl olarak düşünülmesi gereken şey de Cumhur'la ilişkili canlılık ve bilinç halinin sürekli ve diri oluşu olmalıydı. Haktan bahsedilecekse, Cumhur, azınlıktan daha fazla Cumhuriyet'te hak iddia edebilir. Dolayısıyla Cumhur'un kazanımları, sistemin kazanımları olarak tasnif edilebilir.
İlkel bir teknik ve lineer bir yaklaşımla elde ettiğimiz kazanımlar ortada duruyor. (Dünya siyaset ve hukuk mekanizmalarının işleyişinde kullanılan çok kapsamlı ve çok boyutlu karmaşık düşünce sistematiğini de belki bu yolla daha kolay anlayabilir ve bloke edebiliriz.) Nihayetinde; yaşananlar dışında algılanan "daha sert" bir şey yoktur. Bu yüzden anlamak için daha çok sayıda simülasyon oluşturmaya da gerek yoktur. Cumhuriyet "sabit bir kavram ve yönetim şekli" olarak hiçbir şekilde kazanım elde edemeyeceğine göre, O, varlığıyla bir ülke için yeni bir "şey" olarak kabullenilmişse, ancak o zaman kendisi o ülkenin insanları için bir kazanım olabilir. Ve kazanım, bilişsel bir eylemdir; sadece insanlar için içindir. İnsanlar da kazanımların türlerini tasnif eder ve gerekli olan projeksiyonlarla değişim aralıklarını kontrol ederek kayıttan düşülecek ya da kaydedilecek kazanımları belirlerler. Bunu da "mutlu bir azınlık" eliyle değil, Cumhur'un meşrû temsilcileri eliyle yaparlar. Kazanım ilkelerinin değişmez evrensel maddeleri varsa gider, onları bulur ve uygulamak adına gerekli olanları yaparlar. Biz, bu çerçevede kazanılan olumlu özelliklerin hepsine birden Cumhuriyet'le yönetilen bir ülkenin mutluluğu adına elde edilmiş kazanımlar, deriz.
Sonuç olarak; iki simülasyon denememizden elde ettiğimiz gücün desteğiyle ve yeni ilkel bir teknik-lineer bir yaklaşımla şunu söyleyebiliriz; Cumhuriyet'in kazanımlarını savunmayı görev edinenlerin yaptıkları şey, üçüncü sınıf bir "çığırtkanlıktan" başka bir şey değildir. Daha sert bir ifadeyle "yüzsüzlüktür, yalancılıktır, riyâkârlıktır."
Seçkin Deniz