Yerküre'nin geçmişi ve yerkürede yaşayan insanların, toplumların ve ülkelerin birbiriyle ilişkisi tarihte yer bulabildiği kadar görünür haldedir, biz insanlar için. Ülkeler, sistemler ve yönetim modelleri, insanları derinden etkilerken, insanların duygusal tarihleri de söz edilen ilişkilerden etkilenerek var olmuştur. Buna sosyoloji veya psikoloji bazlı yaklaşımları ve analizleri inceleyerek, medeniyetler arasındaki farkları ve ilişkileri mukayese ederek bakmak mümkündür.
Batı'nın İskender-Roma imparatorluklarıyla var olmaya başlayan medeniyet kurgusu, diğer dünya medeniyetlerine göre çok geç tarihlidir. Ve bu döneme kadar, Amerika kıtasındaki eski medeniyetler dışında ,batı, kendine özgü değerler kompozisyonu oluşturamayacak kadar temelsiz, birey-aile-toplum düzeneği ile ürememiş fertler bileşimidir. Sosyal dokuda güdülerin hakim olduğu bir ilişkiler ağı var olmuştur; savaşlar ve acımasız katliamlar bu durumu daha da kalıcı hale getirmeye devam etmiştir.
Ve nihayet yönetim şekilleriyle mücadele, batının medeniyet ve kültür değerlerinin oluşmasını sağlamaya başlamıştır. İngiltere de çok yakın tarihli (1215) Magna Carta, özüyle kendisini görünür hale getiren bir kültür ve medeniyet zemini için gerekli koşulların tarihsel siftahı olmuştur...
Söz edilen döneme kadar batı, vahşi ilişkiler ağıyla sarılı topluluklardan oluşmaktaydı. Ve buna göre yönetim şekilleri de aynı niteliklere sahipti; medeniyetlerin insanlık tarihine kadar uzandığı mekanlar, yerkürenin doğu ve orta kısımlarındaydı. Bu sebeple batının insanları güç ve zenginlik anlamına gelen doğuyu, sürekli aşağıdan bakarak gözlediler. Doğu, batıyı ilkel görerek aşağıladı...
Medeniyetler ve kültürler arasındaki ilişkilerin ticaretle başladığı ve savaşla devam ettiği gözününe alınırsa, kuşkusuz aç ve vahşi olan daima tok ve medeni olana saldıracaktı. Fransa kralı 14. Lui ve Papa sosyalgenlere işlemiş olan bu "aşağılıklık alışkını" duyguları özenle işleyerek, zengin doğuyu yıkmayı ve aşağılamayı hedef seçtiler. Bundan önceki saldırıların çoğu, bilfiil vahşi duyguların tatmininden başka bir nedene bağlı değildi. Amaç hakimiyet ve zenginlik elde etmekti; ancak "aşağılama" hedefi söz edilen dönemde (17 yy.da) özellikle seçildi...
Uzun ince bir yol hedefi sabırla işlendi. Batı'nın topyekun saldırısı öncelikle "doğu medeniyetlerinden ve kültüründen aşırarak geliştirdiği her şeyi, doğudan saklayarak geliştirme" stratejisine uygun olarak ilerledi.; kiliseler, bu sebeple, çok özel din adamları dışında kalan insanlara "kapılarını kapattılar"; sıradan dinadamları bile bu bilgiye ulaşamadılar. Ve doğu nifaklarla meşgul edilip yavaş yavaş çökertilirken, Batı kendi medeniyetini kurmaya başladı. Bundan dolayı rönesans ve reformlar ile sanayi devrimi sırlarla dolu bir geçmişe sahiptir...
Güç ve zenginlik mevcut olamayandı ve batı bunu elde etmek için önce gücü elde etti. Zenginlik ise, güçle beraber sömürge düzeniyle elde edildi; bu çok kolaydı. Zengin doğu kendi medeniyetleri içinde eskidi; zengin doğu kültürü, insanların vahşi ve ilkel güdülerine hitap edilerek geçmişe itildi. Serüven tersine döndü; geçmişinden kopan tüm doğu, eski batı gibi ilkel ve vahşi insanlardan oluşmuş birer insan toplulukları oldular. Batı ve batılılar zengin ve bilgili olurken, doğu ve doğulular fakir ve cahil oldular. Dolayısıyla aşağılama-aşağılanma yön değiştirdi. Kanıtlar görmek isteyenler için yeterince açıktır...
Batı'nın aşağıladığı doğu, elbette sonsuza dek bunu hazmedecek değildi; ancak bazen sebepler birleşerek sonuçları üretecekleri zaman "tek sebep" sonuçları hızlandırır.
Mistik doğu dinleri pasif insan modelleri üretirler; oysa İslâm, aktif insan modelini öngörür. Batı'nın en önemli hedefi İslâm ve müslümanlardı; halen öyle olduğu artık matematiksel olarak da kesindir. Ve Batı en son yapmaması gerekeni yaptı; müslümanların peygamberlerine saldırdı onunla alay etti.
Sonuçları sebebiyle bu hata, kuşkusuz batı için çok kötü, doğu içinde çok iyi bir hataydı. Ve artık doğu özellikle İslam Dünyası, Batı'nın sömürü ve aşağılama devrinin sona erdiğini kavramıştır. Amerika kıtasının batılılarca keşfinden sonra başlayan doğuyu somut olarak "aşağılama dönemi" 21.yy da sona erecektir. Ve batı hızla çürümüş medeniyetinin içinde boğulmaya devam edecektir. Yaşlı batılıların "insanca endişelerle" doğuya yerleşme ve orada ölme gerekçelerini dikkatle irdelemek bize daha küresel bakma fırsatı verecektir...
Seçkin Deniz