93. Analiz: Neden Ahmedinejad? -15.06.2009-


Dünya yeniden şekilleniyor. Ve bu şekillenme I.ve II. Dünya Savaşları öncesinde yaşanan şekillenme sancılarından çok daha farklı bir bunalımın sancılarını yaşıyor/yaşatıyor. İnsanlık tarihinin ilk ve tek vizyonsuz şekillenmesi gibi görünse de bu şekillenme, bilgi, güç ve ideoloji çatışmalarıyla yaşanan bir şekillenme değil. Demografik unsurların egemen stratejistleri baskı altına almasıyla başlayan ve alışılagelmiş kapitalist argümanların tıkanmasıyla da zirveye çıkan bu büyük insanlık bunalımı, insanları ve ülkeleri yeni şekillenmenin merkez motor ülkelerinin hızla değiştiği ve çeşitlendiği bir çalkalanmaya doğru çok yüksek bir hızla itiyor. İnsanlık çok ciddî bir tehlikeyle karşı karşıya.

Amerika Birleşik Devletleri’ni dış politika parametrelerini tamamen değiştirmeye ve diğer ülkelerle eşite yakın ilişkiler geliştirmeye zorlayan, İngiltere’yi milletvekili maaşlarını tartışmaya mecbur bırakan, Rusya’yı diktatörlük özellikleri hızla artan bir toplumsal teslimiyete sürükleyen, Avrupa Birliğini Almanya ve Fransa’nın ulusalcı çıkarlarını koruma politikalarına mahkûm eden ve sayılan ülkelerin peyki konumundaki ülkeleri kimi zaman demokratik, kimi zamanda totaliter nitelikleri artan ülkeler olmak gibi iki seçenekle baş başa bırakan bu büyük insanlık bunalımında İki önemli ülke Türkiye ve İran insanlık için çok önemli bir yerde, önemli sonuçlar doğuracak merkezler olarak büyük bir sorumluluk taşımaktadırlar. Bu sorumluluk onlara Dünya’nın yeni merkezinin denge ayakları olmak dışında bir ikinci yol sunmuyor. Türkiye ve İran’ın odak olarak alındığı yeni eliptik yörünge Dünya’nın her türlü akış hikâyelerini etkileyecek bir güce ulaşmış durumda ve bu iki ülkenin siyâsî tercihleri tıpkı I. Ve II. Dünya savaşlarında yaşanan kutuplaşmalar benzeri kutuplaşmaları eskiye oranla çok daha fazla etkileyecek niteliktedirler.


Türkiye’de yaşanan hem içe hem dışa bakan büyük değişim, egemen eski kapitalist ülkelerin her birinin ihracata, üretime ve enerjiye yönelik yaşam alanını daraltan, dış siyâset alanını kontrol eden bir hüviyete büründükçe, Avrupa, ABD ve Rusya arasında kartlar çok sık aralıklarla yeniden dağıtılmaktadır. İran, Türkiye’ye paralel olarak farklı kart dağılımlarını kendisine bağlarken enerjinin ve büyük insanlık bunalımının sürüklediği akıntı bu iki merkez ayak ülkeyi birbirine destek olmayı düşünmeye davet etmektedir. Türkiye ve İran Küresel Ekonomik Kriz’i yerküre ile aynı şiddette yaşamamakta ve hissetmemektedir. ABD, AB, Rusya ve Japonya vatandaşları gelecekle ilgili iyimser duyarlılıklarını yitirir veya bu duyarlılıkları korkuyla giydirirken, Türkiye ve İran yakın geçmişleriyle birlikte gözlerini diktikleri geleceği iyimser ve umut oldu bir elbise olarak algılamaya devam etmektedirler. Sömürgeci ülkeler sahip oldukları konforu yitirme korkusuyla kâbuslar görürken, konfordan uzak tutulmuş, sömürülmüş ve çatıştırılmış, buna rağmen kendi değerlerini koruyarak küllerinden yeniden doğmuş başarıya aç ülkelerin çocukları kendi ülkelerini Dünya’nın yeni merkez ayakları olarak ilan etmeye alışmaktadırlar.

Kendisine kortizon tedavisi uygulayan TSK ile Türkiye, Kendisini egemen güç olarak öne çıkaran, fakat kurumsal ömrünün sonuna geldiğini anlayan Rehber İmam ile İran yeni dönemde hızla değişmeye devam etmeleri gerektiğini fark ettiler. Türkiye’de asker ile siyâsî güç arasındaki ilişkilerin normalleşmesi, İran’da seçilmiş Cumhurbaşkanı ile Rehber’in paralel yollarda yürümesi değişimi daha sağlıklı bir eksende geliştirecektir. Türkiye, çok hassas bir dönemden geçer ve asker-sivil ilişkileri sorgulanarak normalleşmeye doğru giderken eski egemen kapitalist ülkelerin müdahale alanları ortadan kaldırılmakta, İran’da Rehber’in değişimle ilgili farkındalığının koruyup kolladığı bir çizgide 9. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın yeniden seçilmesi ile ’yeşil kadife devrim’in getireceği çatışmaları ve bölünmeyi gerektiren, dolayısıyla daha iyiye doğru gelişmeyi engelleyici unsurlar tehdit olmaktan çıkarılmaktadır.
..
İran’da 10. Cumhurbaşkanı seçimleri muhalif reformist Musevi’yi ve taraftarlarını hırçınlaştırmış ve saldırganlaştırmıştır. Demokratik standartları tartışılan bir seçim sonucunda seçilmiş olması Ahmedinejad’ı değersiz kılmamaktadır. Aksine, bu seçim İran’ı bu türden renkli devrimlerin başarılı olduğu ülkeler gibi olmaktan kurtarmıştır. Ukrayna ve Gürcistan, I.ve II. Dünya savaşları öncesinde kullanılagelen ve bu yüzden kaybeden peyk ülkeler olmaktan başka bir işleve sahip olamamışlar ve yalnızlaştırılmışlardır. İran’da Musevi’nin kazanması Ukrayna’da Yuşenko Gürcistan’da Saakaşvili’nin yaptığı gibi, İran’ın ’sırlı’ giysiler giymesi demek olacaktı.

Ahmedinejad Türkiye ile çatışmalı mâzisi nedeniyle güç bir şekilde başladığı işbirliği halkalarını büyüterek İran’ın varlığını Türkiye’nin varlığına bağlayacak bir hamle yapmış ve Türkiye’de Sunnî İmam’ın arkasında namaz kılarak Dünya’ya ve İslâm Dünyası’na büyük bir mesaj vermişti. Bu mesaj, Musevi’nin ve Musevi’yi destekleyen ABD ve müttefiklerinin onaylayabileceği bir mesaj değildi. Rehber Hamaney’in seçimler öncesinde yapay mezhep ayrılıklarına yaptığı vurgu, Ahmedinejad’ın değişen İran vizyonunun kaynağını açıklamaya yetiyordu. İran Türkiye’ye rejim ihrâç etmekle suçlanmadan oluşturabileceği bir normal ilişkiler düzlemini elde etmişti ve bu fırsatı kendi içinde yaşadığı değişimi kontrol edebilmek için kullanacaktı. Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olan Ahmedinejad kendi halkını daha kolay ikna edebilecekti ve ABD ile İsrail’in organize ettiği değişim vadeden sivil örgütlenmelerin etkisini bu şekilde azaltabilecekti.

İran yönetiminde ‘Kum’ etkisi azalmaktadır. 10.Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘Kum’un Musevi’yi desteklediği tezi, Musevi’nin seçilmesine yetmemiştir. 1979’daki Devrim’de Fransa ve CIA etkisi’nden söz edilmesinden bu yana – ki; o dönemde Şah, Filistin-İsrail çatışmalarında Filistin’i destekler bir dış politika izlemiş, Petrol’ün Musaddık döneminde olduğu gibi yeniden millileştirilmesi ve ‘küresel güçte bir İran’ hedefi için savunma harcamalarını arttırmıştı. ABD bu tercihleri dolayısıyla Şah’ı terk etmiş ve kendi yerine eşinin tahta geçmesini önermişti. Şah bunu reddedince de devrimin yolunu açmıştı. Seçkin Deniz- İran ilk kez Ahmedinejad ve onu destekleyen Hamaney ile farklı bir kimlik kazanmıştır. Ahmedinejad’ı önemli kılan İran’ın bu yeni kimliğidir. Türkiye bu yeni kimlik için dört dörtlük bir partnerdir. Türkiye paratonerliğinde gerçekleşecek olan bir değişim, hem batıya hem de iç dinamiklere karşı İran’a korunmuş bir hareket alanı sağlamaktadır.

Seçkin Deniz