59. Analiz: Adalet ve Kalkınma Partisi'ne Kapatma Davasını Kim Açtırdı? -20.03.2008-


Dünya'daki yeni dengeler için yapılan hamleleri, örülen ilişkileri ve global-lokal uygulamaları doğru okumak gerekiyor; ancak izlemesi zorlaşan bir olgu/olay akışı var. Olayların kurgusal tonlamalarında alışılagelmiş olağan hesaplanabilirlik, çağın getirdiği çok aktörlü oyunlarla daha da belirsizleşiyor.

Gittikçe daha çok farklı ve artan sayıda parametreyle, çok boyutlu ve farklı düzlemlerde birş eyler planlanıyor, uygulanıyor. Bu karmaşık görüntünün altında saklanan büyük kasırgalar var. Ne yazık ki; bu kasırgaların planlayıcıları, koordine edicileri biz değiliz; başkaları.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kapatılması için açtığı davaya gelen uluslararası tepkileri dikkatle incelediğinizde, alışılagelmiş tutum ve davranışların değiştiğini gözlemleyebiliyorsunuz. Geleneksel tutumunu değiştirmeyen ve olaylarda "etkisi olduğunu" hissettiren sadece Amerika var. Buna karşılık Rusya'nın, iç siyaset ve iç hukuk düzleminden uzaklaşmış, global bir yapıya kavuşmuş bulunan bu dava hakkında henüz resmi bir açıklaması bulunmuyor. İngiltere ve Almanya, AB Dönem Başkanı Slovenya çok sert açıklamalarla davayı yadırgadıklarını deklare ettiler.

Tepkilere baktığınızda, İngiltere'nin, klasik ABD paydaşı oluşuna uymayan bir tepki önceliğine sahip olduğunu fark ediyorsunuz. Aynı şekilde Almanya'nın nihayetinde bir iç mesele olan davanın açılışına duyduğu büyük bir kızgınlık var. Bu kızgınlığın tek sebebi, Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerine başlamış bulunan bir ülke olması değil. Fransa ile birlikte Türkiye için üyelik dışı çözümler arayan Almanya, davaya neden aşırı tepki verdi? Ve Fransa neden tepkisiz kaldı? Bunlar çok önemli sorulardır. Üstelik bazı uluslararası şirketlere danışmanlık yapan eski Almanya Başbakanı'nın davayla ilgili sözleri gerçekten dikkat çekici sertlikteydi.

Türkiye, Dünya'daki yeni dengelerin oluşması için zorunlu olarak kullanılacak olan bir merkez. Ve bu merkezin gerçekten güçlü olması gerekiyor. Stratejik hamleler yapan ülkelerin hepsi güçsüz bir Türkiye ile çalışamayacaklarının farkındalar. Amerika, bu farkındalığın dayatmasıyla bir kaç gün geç de olsa tepki vermek zorunda kaldı. Türkiye ile derin sorunları bulunan Fransa tepki vermeye gerek bile duymadı. AB Konseyi, Almanya-İngiltere ikilisini gösterdiği tepkiye eşdeğer bir tepki verdi. Rusya alışılageldik tavrını sürdürüyor; Türkiye hakkında olumlu ya da olumsuz beyanat vermiyor.

Düşünmek ve anlamak zorundayız. Sert tepkilerin temelinde bir perdeleme taktiği yoksa, dünyada yeni stratejik birliktelikler ortaya çıkıyor demektir. İngiltere'nin Irak Savaşı için soruşturma başlatması düşüncelerin renklenmesini sağlıyor. Fransa'nın ABD ile gizli gizli görüşmesi ve küresel politikalarında ABD 'ye muhalif olmamaya özen göstermesi, yeni ikilinin birlikte çalıştıklaırnı gösteriyor. Körfez ülkeleri ile Ortadoğu ülkelerini neredeyse eşzamanlı ziyaret eden Bush ile Sarkozy, Araplarla çok sıkı fıkı bir görüntü sergilediler. Bu elbette petrodolarların gücüydü, batılı iki devlet adamının Araplarla öpüşüp koklaşması Dünya'daki yeni işbirliklerinin kokusunun herkes tarafından duyulmasına neden oluyordu. Bu günler de Almanya Başbakanı İsrail'de. İngiltere ve İsrail ilişkileri de her zamankinden daha iyi olmaya devam edecek gibi görünüyor. İşin daha da ilginç olan tarafı ise Almanya ve İngiltere'nin Türkiye'ye olan ilgilerinin "dikkat çekecek" düzeyde artmış olması. Kapatma davasına duydukları ilgi ve verdikleri tepki, Adalet ve Kalkınma Partisi mensuplarının verdiği tepkilerden daha sertti. Yani bizden daha çok bizci göründüler.

İngiltere-Almanya, ABD-Fransa yeni partnerler; daha önce Almanya-Fransa, ABD-İngiltere kol kola idiler. İkinci dünya savaşı öncesinde İngiltere ile ABD, sonrasında Fransa-Almanya yeni ittifaklar kurmuşlardı. NATO konsepti tüm ülkeler için ticari sorunları/çatışmaları yeterince örttüğü için aynı konsept içinde çatışmasız ilerleyen bir blok olarak çalıştı Batılılar. Ancak bugün batı hep birlikte çöküyor. Ve eski işbirlikleri işe yaramıyor. Bu yüzden bir ikilinin işine yarayacak olan şey,diğer ikilinin işine yaramıyor,hatta çıkarlarının bozulmasına neden oluyor.

Kapatma davasına tepkisiz kalan ülkelerin, davanın açılabilmesi için gerekli olan ilişkiler zincirini kurduğunu ve tepkimeyi başlattığını varsayarsak, karmaşık ilişkiler ağını ve hamleleri okumayı başarabiliriz diye umuyorum. ABD ile Fransa, kendi egemenlik alanlarını paylaşmaya ve işbirliği yapmaya başladı. Ortadoğu ülkeleri, eskiden olduğu gibi çıkarların çatıştığı bir alan olmaya devam ediyor. Almanya, iki adım ileri-bir adım geri mantığıyla İran'la ilişkilerini geliştiriyor. Almanya'nın peyklerinden biri İtalya, diğeri İspanya. İngiltere ve Almanya'nın İran'la sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için Türkiye vazgeçilmez bir pozisyonda. İran durgun ekonomiye sahip Almanya, İngiltere, İspanya ve İtalya için kusursuz bir pazar ve enerji merkezi. ABD İran'a saldıramadığına göre İran'ın çevre ülkeleriyle daha yoğun projeksiyonlar geliştirmeye karar vermiş görünüyor. ABD'nin savaş tehditleriyle bertaraf edemediği İran ; İngiltere ve Almanya'nın büyük bir müttefiği olma yolunda. Türkiye'deki mevcut hükümetin de İran'la ilişkileri geliştirmek istediği açık ve henüz yeterince realize edilmeye başlanmamış olmasına rağmen imzalanmış enerji anlaşmaları var. İran'la iyi ilişkiler, gelecekte bol parası olacak olan Orta Asya ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmak demek. Yani çökmekte olan batılı ekonomiler, zengin, lükse ve teknolojiye aç Orta Asya ve Ortadoğu üzerinde paylaşımcı hamleler yapıyorlar. Almanya'nın oluşturmak istediği Kosova üzerinden gelecek ve Türkiye'den geçecek olan güvenli hatta, İngiltere de talip.

Gelelim Türkiye'de uzun yıllar iktidar olacağı görülen bir partinin kapatılmasıyla nelerin değişeceği meselesine. Türkiye ürettiği dış politika parametreleriyle yarı bağımsız bir sirkülasyon oluşturdu. Dolayısıyla bölge ülkeleri(özellikle enerji merkezi olan Orta Asya) üzerinde yeterli tehdidi ve baskıyı oluşturamayan ABD, İktidar Partisinin tasfiye edilmesi için gerekli olan her şeyi yapmaya çalışacaktı; geçmişteki bazı olaylar bunu kanıtlıyor. Ki; bu günkü kapatma davasının, yerel görünen bazı dış köklü yapılanmaların güdülemesiyle açıldığı iddiası neredeyse, iddianamedeki iddialardan yüz kat daha güçlü bir iddia. Kapatma davası,Türkiye'nin AB serüvenini de durdurma-sona erdirme olasılıklarını içerdiğinden bu durum Fransa için yeterince sevindirici olacaktır. Yeni İkili'nin bu durumda epey karlı çıktığı görülüyor. Türkiye'de onlara kuklalık yapacak bir hükümet, İngiltere, Almanya ve Rusya ile birlikte hareket eden ülkelerin tamamını baskı altına almak, çatışma sahalarında ABD ve Fransa'nın egemenliğini kesinleştirmek anlamına gelecektir.

İngiltere ve Almanya, sonraki yıllarda ABD ve Fransa kadar çatışmacı bir politika izlemek niyetinde olmadıkları için Rusya ile sadece karşılıklı çıkar mekanizmaları kurmak istemektedirler. ABD-Rusya başlıklı yeni kutuplanmada İngiltere ve Almanya'nın kendilerine biçtikleri rol, tam olarak AB konseptine uyan bir rol. AB yeni kutuplaşmanın dışında kalmak istiyor; bunu istediği için, Almanya ve İngiltere ile paralel demeçler geliyor yetkili kurum ve kuruluşlardan.

Şimdi daha iyi düşünme zamanı. Kapatma davasını kim açtırdı? Kapatma davasına yerel enstrümanlar hazırlayanların nerelerden ve kimden beslendikleri artık sır değil. Üstelik; Amerika'nın Türkiye'deki derin eli felçli duruma getirilmişken sahiden kapatma davasını kim açtırdı Baş Savcı'ya?(Amerika'nın terk ettiği yerel unsurlar da kapatma davasına karşı) Gizli örgütlenmelerin merkezi hala Amerika olduğuna göre-Amerika vantuzlu kollarıyla Türkiye'yi daha sıkı sarmak üzere beklemekte iken- başka hangi gizli örgütlenme diğer ülkelerin çıkarlarını koruyacak hamleler yapabilir?

Seçkin Deniz