İran, Dünya'nın en eski ve en ilginç ülkelerinden biri. Eskiliğinin içinde onlarca etnik unsur, onlarca yıkılmış devlet, birçok din, sayısız sanat antikası ve kendine has türüyle dünyadan kopuk bilimini barındırmakta. İlginç oluşu da, onun bu eskiliğine sıkı sıkıya bağlı.
İran, komşuları için yüzlerce yıl sırtında güvenilirliği değil, kuşkuyu taşıdı. Kendi coğrafyasında kurmaya çalıştığı hakimiyetin temelinde ise entrika ve milattan önceye kadar uzanan siyasi mirasın çok alaşımlı harcı vardı ve İran 19. ve 20. yüzyılda İngiliz egemenliğine girene kadar da bu mirası kendi hükümranlığı adına çok iyi kullandı. 20. yüzyılın ikinci yarısında Amerika ve İngiltere'nin sıkı işbirliği ile yıkılan Musaddık Hükümeti'nden sonra, onlarla işbirliği yapan İran Şah'ı daha sonra kendi petrolünü Amerikalılardan ve İngilizlerden kurtaramadı. Halkı açlık ve yoksullukla boğuşmaya devam etti. Hanedanlığın halk nezdindeki güvenilirliği bitti ve yine zinde güçler marifeti ve stratejileriyle askerler sık sık darbe yapmaya devam ettiler.
Ortadoğu ve Güneybatı Asya SSCB ile Batılı emperyalistlerin çatışma alanı olmaktan kurtulamadı. Türkiye, İran, Irak, Mısır Amerika ve İngiltere destekli askeri darbelerle kuşatıldı, egemenlik altına alındı. Diğer küçük ülkeler etnik çatışmalarla boğuşur duruma getirildi.
İran döngüsel kaoslarından kurtulabilmek için etnik çeşitliliği "şiiliğin katı ve affetmez ruhban sınıfıyla" baskı altına aldı; devrim yaptı. Amerika ve Batı yanlısı asker ve bürokratları etkisiz hale getirerek döngüden kısmen kurtulabildi. Ya da kurtulduğunu sandı. Ancak döngünün İran ayağı gerçekten kırılmıştı. İran olası risklerden korktuğu için, doğrudan olmasa bile, dolaylı olarak batı ile ilişkilerini sağlama almaya başladı.
Yeni yönetim Ruhban sınıfını güçlendirdi, yetkilerini arttırdı, yönetsel baskıları azaltmak adına "Hiyerarşik Yönetim Kurulları" oluşturdu. Yönettiği insanları çelişkilerle baş başa bırakmayı tercih etti; ayaklanmaların yöneleceği hedefleri çoğalttı. Seçimlerle gelenlerin ancak "belediye" işleri yapabileceği bir alan bıraktı. Ve oluşturduğu sistemle büyük bir idari koordinasyon sağladı; dünya ile kurduğu derin ve hassas siyaset, ticaret, eğitim ve iletişim ağlarıyla "bağımsız" bir ada devlet rolünü oynadı.
İran'ın komşu ülkeleriyle ilişkileri de yüzlerce yılın eskiliğine ve siyasî mirasına uygun bir yapıda gelişti. Osmanlı ile girdiği egemenlik mücadelesine Türkiye ile devam etti. Türkiye'nin batı güdümünde kalarak İslâm ülkeleri nezdinde "itibarını" yitirmes,i İran için "lider ülke" olma rüyasını sürdürmesi ve realize etmesi için büyük bir fırsat oldu.
İran komşu ülkelerde; Türkiye, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriye, Arabistan, Mısır, Hindistan ve Azerbaycan da kendisine bağlı gruplar oluşturdu, kendine has "dini" özellikleri olan, sosyalizm ve İslam sentezi ile altyapısı oluşturulan kurumsal kimlikler ve önderlik edebilecek kişilikler üretti. İslami felsefe üretiminde gerçekten lider olmak adına çok büyük adımlar attı. (Halen İslam ülkelerinin çoğunda İranlı din ve düşünce adamlarının düşünceleri birçok aydının fikri altyapısını oluşturmaya devam ediyorlar).
İran'ın, İslam için oluşturduğu küresel hedef ile İngilizlerin iki yüzyıl önce dünyadaki sömürgeler için oluşturduğu hedef arasında stratejik olarak hiçbir fark olmadığı, attığı derin adımların 21.yüzyılın başlarında verdiği meyvelerle ortaya çıkmasıyla anlaşılabildi. İran şiiliğinin, sunnilik karşısında elde ettiği ezici üstünlük bu meyvelerden en olgunu oldu. Sunni düşünürlerin yüzlerce yıl dışladığı ve İslam'ın özünden sapmalar içermekle suçladığı İran Şiiliği, 21.yüzyılda söz edilen türden suçlamalarla karşılaşmaz olmuştu. İran bu farkı oluşturmakla, İslam Ülkelerinin "zımnen kabul"ü ile "liderliğini" tescil ettirdi. Ancak çok büyük bir sorunu vardı; Amerika.
1 Mart tezkeresi sonrası Türkiye İran'ın tüm hesaplarını altüst etti. Türkiye'nin, Dünyadaki sunnî ülkelerin temsilcisi olma yolunda attığı adımlar, İran'ı büyük bir bunalıma sürükledi. Ancak bunu gizledi; yansıtmadı. Türkiye'nin Amerika karşısında zaafa düşmesini bekledi. Beklediği olmayınca ve süregelen Amerika tehditleri ciddileşmeye başlayınca Türkiye ile sürtüşmemeye çalıştı. Aksine daha önce zikzaklar çizdiği enerji alanında ince bir hamle yaptı; daha önce Rusya, Fransa ve İtalya’ya sağladığı enerji yatırımları ve enerji transferi ile ilgili kolaylıkları birdenbire Türkiye'ye sağladı ve Türkiye ile çok kapsamlı enerji anlaşmaları yaptı. Amerika'yı "Ortak Düşman" gören iki ülke "müttefik" oldular.
Lakin İran, Türkiye ile ilgili hesaplarını sümen altında tutsa bile, yüzlerce yıllık "ikiyüzlü" politikalarını sürdürmekten vazgeçmedi. Kendisi Kuzey Irak'taki terörist hedefleri Kuzey Irak'ın içlerine kadar uzanarak vurduğu halde, Türkiye'nin bu tür operasyonlarından rahatsız olduğunu, siyasi/diplomatik çözümün esas olması gerektiğini vurguladı. Suriye'yi de Türkiye'ye destek vermekle suçladı.
İran, şimdi yüzlerce yıldır yaptığını yapmaya devam ediyor. Kendi pers egemenliğini sağlamak adına Osmanlı' yı batılılarla ittifaklar yaparak sırtından vurmaya alışmış olan bir İran'ın Türkiye'yi dost olarak algılaması siyasi tarih ve egemenlik pradigmalarına göre imkansızdır. İran her zaman yaptığı gibi, tehlikelerden kurtulduğuna kanaat getirdiği anda Türkiye'nin ayağına kement atmaktan çekinmeyecektir. İran Cumhurbaşkanı'nın Ermenistan ziyaretini,soykırım anıtını ziyaret etmekten kurtulmak için yarıda kesmesi de, İran'ın ikiyüzlülüğünün delillerinden biridir. Amerikan temsilciler meclisinde tartışılan ermeni tasarısı ile eşzamanlı olarak İran Cumhurbaşkanı'nın Ermenistan’ı ziyaret etmesi, ziyaret programı içinde "sözde soykırım anıtının ziyaret edilmesi" gibi "özel" anlamlar yüklenebilecek siyasi ayak oyunları Türk Stratejistler tarafından çok ciddi bir biçimde algılanmak/değerlendirilmek zorundadır. Ziyaretin yarıda kesilmesi de Türkiye'ye bir jest olarak görünse bile, ardındaki kötü niyeti alenen beyan etmesi de işin ayrı ve özel bir yönüdür. Gerektiğinde İran'ın ne denli acımasız ve hain olabileceğinin açık bir kanıtıdır.
İran, Amerika ile görünürde sürtüşüyor olsa bile, yeni orta doğu haritalarında Amerika ile masaya oturmanın hesaplarını yapmaktadır. Nükleer Silah almaşığı İran'ın hegemonya alanlarını genişletmesine araç olmaktadır. Irak, Suriye ve diğer komşu ülkelerdeki "şii" unsurları kontrol edebilen bir İran, Amerika için vazgeçilmez bir "stratejik ortak" olma yolundadır.
Dünyanın enerji merkezindeki siyasi yapıları kontrol etmek isteyen ülkelerden Amerika, İngiltere ve İsrail İran'la ortaklık arayışının temellerini savaş çığlıklarının arkasına saklanarak yapmaktadırlar. Çok iyi bilinmelidir ki; Türkiye, gelecekte bu çıkar çarkının belaları ile uğraşmaya devam edecektir. Dün kendi sınırlarından geçişine izin verdiği, beslediği terör unsurlarını, gelecekte de kullanmaktan vazgeçmeyecektir. Türkiye, Suriye ve Irak ile kurduğu "Kürtlere karşı sözde ittifak", Amerika destekli bir senaryonun parçasıdır.
Seçkin Deniz