Herhangi bir örtülü gerçek ile bu örtülü gerçekten yansıyanlar arasındaki birebir eşleme, yansımaları analiz edenlerin ilgili gerçeğe dair muktesabâtına ve zihinsel işletim sisteminin analitik yapısına sıkı sıkıya bağlıdır. Bununla birlikte yansıma analizcilerinin karşılaşacakları birkaç problem daha vardır. Manipülasyonlar ve örtülü gerçekten çıkar elde edenlerin ürettiği hukukî, meslekî ve psikososyal engeller.
Merak burgularıyla dürttükleri örtülü gerçeğe yaklaşırken söz konusu problemlerin hemen hepsi, analizcilerin algılarını saptırmak, irâdî seçiciliklerini azaltmak ve böylece gerçeğe yaklaştıklarını sanmalarını sağlamak gibi sonuca doğrudan ve dolaylı olarak etki eden bir yapıya sahiptirler. Özellikle sarmal gizli yapılar, kökleri tarihin derinliklerine kadar uzanan ezoterik çıkar mekanizmaları, kurdukları çok katmanlı güvenlik alanlarına yaklaşılmasına izin vermemek için ölümlü müdahaleleri sıklıkla kullanırlar. Güvenlik önlemlerine rağmen örtülü gerçeğe yaklaşan analizci öldürülür. Bu son, gizli sarmal yapıların yetkisiz olduğu alanlarına merak salan sistem içi üyeler için de değişmez.
Tarih boyunca gizli kalmayı başarabilmiş teknik olarak gnostik, mistik, kabalistik ve benzeri şekillerde tanımlanan yapılanmalar varlıksal dalgalanmalar yaşamaktan kurtulamamışlardır. Katı kurallarda yaşanan zaaflar dolayısıyla deşifre edilme dönemleri yaşanmış olmasına rağmen, hemen ardından uygulamaya konan kapsamlı uyuma dönemlerinde sistemde yaşanan yapısal bozunmalar giderilmiş ve büyük onarım süreçleri devreye konmuştur. Sistemin korunması ve sürmesi için ölüm, öngörülen tek kesin cezâdır.
Doğal olarak analizcilerin en büyük korkusu öldürülmektir. Örtülü gerçeğe yaklaşmış olduğunu fark eden her analizci, fark ettiği örtüyü kaldırdığı anda başına ne geleceğini bilemeyeceği için, örtülü gerçekten yansıyanları ya tesbih taneleri gibi dağınık ya da örtüye giden zorlu patikalarda serpilmiş olarak bırakır. Birebir eşlemeden elde ettiklerini -yeteri kadar cesarete sahipse- tüm ürünlerinde anlatmaya gayret ederek ani ölümden korunduğunu düşünür. Bu tercihin en büyük eksiği, örtülü gerçeğe giden yolların haritalarını net olarak ortaya koyamamaktır. Örtünün yerinde kalmasını hedefleyen manipülasyonlar işte bu uygun ortamdan faydalanırlar; tesbih taneciklerinin veya serpilmiş ayrıntıların üzerine toz bulutu indirmek için üretilen haberler, kitaplar ve dergiler şeklinde algıların tepelerinde ışıldarlar. Gizli sarmal yapılar hakkında kontrollü haberler yaptırılır, kitaplar yazdırılır ve televizyon programlarında şeffaflık propagandası yaparak herkesin göz önünde gizli kalmaya devam ederler.
Gazeteci Şamil Tayyar’ın, Eylül 2010’da Timaş Yayınları’nın kurgusal kitaplarından biri olarak basılan ‘Çelik Çekirdek –Türkiye’de Derin Devlet’in Tarihi’ adlı kitabını okuyup bitirdiğimde, Tayyar’ın örtülü gerçeğe ne kadar yaklaştığını; tesbih taneleri gibi birbirinden bağımsız örgütlenmeleri örneklediğinde, örneğinden ilham alarak kitabında da örtülü gerçeğe ait bilgileri tesbih taneleri gibi dağıtmış olduğunu düşündüm. Zaten kitabın yayınlanmasından hemen sonra Ekim 2010’da HaberTürk/ Teke Tek Program’ında Fatih Altaylı ile yapılan program(*) bir açıdan ‘hissettirilir, ancak manipüle edilebilir bir şeffaflık’ sunumuna hizmet etti. Şamil Tayyar örtülü gerçekle ilgili yansımaları doğru kullanmış olmasaydı, böyle bir programın yapılmasına da gerek kalmazdı.
Şamil Tayyar’ın aldığı ölüm tehditlerinden, meslekî çalışma alanlarında kısıtlanmasına kadar, her türlü sindirme operasyonuna maruz kaldığı sır değildir. Açıktır ki; Gizli Sarmal Yapı, yeni uyuma döneminde kendisini korumaya alarak arızalarını ve imajını onarmaya çalışmaktadır.
'Çelik Çekirdek’in, Operasyon Ergenekon (2008), Gölge İktidar(2009), Kıt’a Dur (2009), Pusu (2009) serisinde Şamil Tayyar’ın ustalık eseri olmasının önündeki en büyük engel kitabın tüm muhteviyatına sinen tesbih taneleri metaforudur. Kitabın konu ve yazar bazlı eleştirisinden çok daha öncelikli eleştirisi anlatım ve analiz tekniğine yöneltilmelidir. Tayyar, kitapta analitik bir teknikle serim yapmamış, sadece titiz bir gazeteci kimliği ile yetinmek gerektiğini düşünmüştür. Oysa zaman zaman bu analitik seçiciliği kullanmaktan çekinmemiştir. Özellikle kitabın başlangıç bölümlerinde masonik yapılanmanın olgu ve olaylardaki yakın etkisini işlemiş, fakat bir süre sonra Çelik Çekirdek’teki masonik dizaynı doğrudan yansıtmak yerine eriyen bir dolaylı anlatıma yönelmiştir. Kitap, sonuna doğru etrafa serpilen, serpildikçe değeri azalan ayrıntılarla bezenmiş, 'Çelik Çekirdek' hak ettiği analitik sona ulaşmamıştır. Oysa kitabın adı bile içerikte tümel bir tez olduğu sanısına yol açmaktadır.
Kitaptaki büyük zaafı Şamil Tayyar’ın bilinçli korunma tercihine ya da analitik aktarım tarzındaki yetersizliklere bağlayabiliriz. Yine de oluşan kanaat, Tayyar’ın analiz-sentez tekniğini kullanarak tümevarımcı bir yaklaşım sergilemekte başarılı olamadığı gerçeğidir. Okur’un kitabı okuduktan sonra kafasında somut bir ‘Çelik Çekirdek’ imajı oluşamamıştır. ‘Çelik Çekirdek nedir?’ sorusu cevaplanamamış; kitap değerli içeriğine karşın taşıması gereken yüksek enerjiden mahrum kalmıştır. Bununla birlikte okuyucu, akıcı bir uslüp/dille, örtülü gerçeğin imajinal yansımalarından haberdar olmayı kazanç hânesine yazmakla yetinmiştir.
‘Çelik Çekirdek’ tezi, ‘Türkiye’de Derin Devletin Tarihi’ ek adıyla da metamorfoza uğrayarak enerji/etki yetersizliğine mahkûm olmuştur. Bu seçim gerek Tayyar’ın gerekse yayıncının bu tür analitik içerikli çalışmalarda yaşadığı akademik bakış yetersizliğinden kaynaklanmıştır. Sorun gerçekte gazeteciliğin araştırmacılığa karşı bir zaferi gibi görünmekte ise de, temel tezin zayıflaması içeriğin zengin profiline zarar vermiştir. Oysa aynı kitap, ek adsız ve salt analitik bakışla tasarlansaydı, içerik, hak ettiği değeri daha yüksek seviyelere çıkaracaktı. Çelik Çekirdek kurgusu, bir merkez belirlenerek ve o merkezin ürettiği problem alanları analiz edilerek realize edilseydi, kanıtlar merkeze ulaştırılır, okuyucu kitabı bitirdiğinde ’Çelik Çekirdek’le ilgili doygun tezlere sahip olurdu. (Bakınız; Türkiye’nin Zaferi, Seçkin Deniz (**), Ocak 2010)
Tayyar’ın tüm kitaplarında kullandığı dil ‘Tipik Gazeteci Dili’, analitik serimden kaynaklanan bazı zaaflarını örtecek kadar başarılı öyküleyici/didaktik bir dil. Temel tutarlılık sorgulamasından da alının akıyla çıkacak olan içeriğin, genel kültür ekseninde okuyucuya çok şey katacağı açık. ‘Çelik Çekirdek’ içeriğinin son dönemlerde masonlukla ilgili kitaplara yönelen okuyucu merakını tetiklediği bir vakıa. Ancak piyasada bulunan kitapların birçoğunun da aynı içerik, farklı isimler ve farklı yazarlarla aynı merkez tarafından üretildiği gerçeği de ortada. (Bakınız; Kalipso Yayınları, içerikleri aynı kitaplar, genellikle Teke Tek’te yayınlanan tıpkıiçeriği popülarize ediyorlar)
Çelik Çekirdek’in kuruluşunu III. Selim’in Devleti korumak amacıyla ihdas ettiği Nizâm-ı Devlet’e yaslayan Şamil Tayyar, bir süre sonra Devlet için tehlikeli sızmalarla Çelik Çekirdek’in metamorfoza uğradığından söz etmekte ve Sened-i İttifak, Tanzimat’ın İlânı, İttihat-Terakki, Padişahların Halli, İmparatorluğun Çöküşü, Cumhuriyet’in kuruluşu, Darbeler ve günümüz Ergenekon’una kadar devam eden sürecin bu metamorfozun ürünü olduğunu iddia etmektedir. Çok zengin örneklerle beslenen iddianın temel ekseni, kitabın adıyla paralel bir doygunlukla çizilmemiş olsa da esasında Şamil Tayyar’ın bir tarihçi olmadığı, gazeteci hassaları gelişkin bir yazar olduğu gerçeği ve pragmatist bakışındaki iyi niyetler dikkate alınarak okunmalıdır.
Kitabın kurgusu, Çelik Çekirdek kavramının tarihi varsayımlar dikkate alınarak hazırlanmış olduğunu göstermektedir. Kurgu’nun tarihsel arka planı Nizâm’ül Mülk’e kadar sürülmüş izlerle belirlenmeye ve Devlet’e derinlik katma kaygısı ‘Çelik Çekirdek’ sembolizasyonuyla temellendirilmeye çalışılmıştır. Oysa böyle bir kurgu tamamen varsayımlardan oluşmakta, son durumdan geriye doğru gidilerek ve uç olgular vasıtasıyla temellendirme yapılarak tarih yeniden yazılmakta ve olmayan bir yapı varmış sanısıyla beslenmektedir.
Yazarın son dönemlerde sık sık işlenen ‘İhtiyarlar Meclisi’ formundan etkilenerek böyle bir yapının var olduğunu düşündüğü ve iddialarını bu düşünceyle sararak olgunlaştırmaya çalıştığı değerlendirilebilir. Ancak, Devlet’i koruyacak böyle bir derin yapının hiçbir zaman olmadığı dikkate alınsaydı, Devlet’in derinliklerine çöreklenen yapının Çelik Çekirdek’ten daha çok ‘Çelik Örümcek’e benzediği anlaşılacak ve bu örümceğin Devlet’i yıkmak için çalıştığı net bir şekilde ortaya konabilecekti. Tayyar’ın bu son kitabı gerçekte ‘Çelik Örümcek’i anlatmaktadır. Zaten ‘Çelik Çekirdek’ formunun ortaya koyduğu sonuçları böyle bir yapıya yakıştıramayan yazar, sızmalarla yaşanan metamorfozu açıklayıcı ve kaynaştırıcı bir geçiş olarak kullanmak zorunda kalmıştır. Bu babda Tayyar, Encümen-i Dâniş ile ilgili analiz yapmamış olmayı içerik kusuru saymalıdır.
Çelik Örümcek, II. Bayezıt döneminde Endülüs’ten taşınan bazı unsurların saraya yerleşerek, sarayı yönetmeye başlamasından ve entrikalarla Padişah değiştirmeye ve öldürmeye kadar varan aşırılıklardan sorumludur. Yazarın Nizâm-ı Devlet başlangıcı da problemlidir. Sened-i İttifak, devlet içine çöreklenmiş masonik örgütlenmenin daha kurumsal bir yapı ile devleti yönetmeye başlamasına hizmet etmiştir. (Bakınız; Ordu, Siyaset ve Din, Seçkin Deniz(***), Mayıs 2009) Daha sonraki süreç kitapta dağınık tesbih taneleri gibi işlenmiş olsa da çok etkili örnekler değerlerini korumaktadırlar.
Tayyar, Hanefi Avcı’nın ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ adlı kitabına nâzire yaparcasına kitabının son bölümüne, mezkur kitaptaki iddiaların temelsizliğini kanıtlayan ek bölümler koyarak puzzle’in son parçasını ihmal etmiyor(Bakınız; Haliç’te Simon Avı, Seçkin Deniz, Ekim 2010 (****)). Mehmet Eymür-Hanefi Avcı arasındaki çatışmanın köklerine iniyor ve bu bölümlerde zihnimize Mehmet Ağar merkezli yeni bir sorgu alanı açıyor.
‘Çelik Çekirdek’ ya da esas adıyla ‘Çelik Örümcek’ küresel masonik yapıların Osmanlı Devleti ile Cumhuriyet Devleti’ni yönetmek üzere kurdukları gizli sarmal yapıdır ve savunma/ uyuma dönemine girmiş olsa da hâlen canlılığını korumaktadır; amacı hiçbir zaman devleti korumak olmamıştır.
Seçkin Deniz,
Alıntılar:
(*) http://www.haberturk.com/yasam/haber/563008-herkes-kapimizi-calabilir
(**) http://seckindeniz.blogspot.com/2011/09/107-analiz-turkiyenin-zaferi-05012010.html
(***) http://seckindeniz.blogspot.com/2011/09/89-analiz-ordu-siyaset-ve-din-06052009.html
(****) http://seckindeniz.blogspot.com/2011/09/120-analiz-halicte-simon-av-06102010.html