112. Analiz: Neolitik Çağ'dan Adanus'a, Adanus'tan Zavallı Adana'ya; Medeniyetin Ağladığı Kent -23.03.2010-


Nefis peyzajı ve panoramik görselliği ile Türkiye’nin en büyük parkı olan Merkez Park’ta oturup, Seyhan Nehri’nin eteklerine kurulmuş Sabancı Merkez Camii’nin muhteşem silüetine bakıp keyif almamak mümkün değil. Seyhan Nehri’nin yerküre son halini aldığından bu yana akıp gittiğine tanık olmak, yılda birkaç kez ekilip biçilen bu verimli toprakların belki de en büyük talihi. Fakat, aynı toprakların en büyük talihsizliği de mahkum olduğu insanın elinde tahrip olmak, çirkinleşmek.

Merkez Park’ta otururken küresel ölçeklerde çalışan bir belediye tahayyül etmeniz ve bu belediyeye müteşekkir olmanız işten bile değil, yalnız bir şartla; Merkez Park’a Adana’nın hiçbir yerini görmeden ulaşmanız gerekir. Aksi halde, müteşekkir olmanızı gerektiren bir kurum aramanız gerekmeyecektir.


İnsanı doyuran bu muhteşem topraklar, insanın elinde o kadar tahrip edilmiştir ki; yüzüne kondurulan binaların, sokakların, caddelerin betonarme çöp yığınından farkı yok. Seyhan Nehri’nin ikiye böldüğü bu uçsuz bucaksız ovanın cahil insan eli değmiş çirkin yüzünde kent gibi görünen bu şehre 2010 yılında halen ‘Adana’ diyorlar. Ben ‘Zavallı Adana’ demeyi tercih ediyorum.

Makedonya Kralı İskender’in M.Ö 333 yılında Pers Kralı III.Darius (III.Dara)u yendiği ve III. Darius’un hazinesini, eşini ve çocuklarını savaş meydanında bırakarak kaçmak zorunda kaldığı bu toprak, büyük medeniyetleri binlerce yıl sırtında taşımış; fakat modern çağda, şerefini ve bereketini, tüm tarihsel zenginliğini getirip ilkel ve vahşi bir zihniyetin kucağına hoyrat bir fahişe gibi bırakarak oturup ağlamıştı. Tek tesellisi korkak Dariusları sürekli kaçmaya mecbur bırakmaktı. Kendisine sahip olan, ama iffetini koruyamayan herkesi her seferinde kaçmaya mecbur bırakacak, kendi onurunu koruyan, kendisine hak ettiği değeri atfeden herkesi de bereketli suları ile zenginleştirecekti.

Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin deltasında verimli sulak arazide kurulu Adana'nın tarihi, coğrafî konumu nedeni ile M.Ö. 6000 yıllarına uzanmaktaydı. Dünya’nın en eski yerleşim birimlerinden birisiydi. Adana'nın merkezinde bulunan Tepebağ höyüğü, İnsanoğlunun yerleşik hayata geçtiği neolitik döneme aitti. Adını Yunan mitolojisine göre Gök tanrısı Uranus'un oglu Adanus'dan almıştı. Kiznuwatna Krallığı'nin Merkezi iken,tarih boyunca ileriye doğru sürüklendiğinde on ayrı ve büyük medeniyete, 18 ayrı siyasi yapılaşmaya şahit olmuştu.

Adana, M.Ö. 1900 Luvi Krallığı (Hititlerin bir kolu), M.Ö. 1500-1333 Arzava Krallığı (Hititlerden ayrı dogu kökenli bir grup), M.Ö. 1900-1200 Hitit Krallığı, M.Ö. 1190-713 Kue Krallığı (Frigler), M.Ö. 713-660 Asur Krallığı, M.Ö. 663-612 Kilikya Krallığı, M.Ö. 612-333 Pers Satraplığı, M.Ö. 333-323 Helenistik dönemi, M.Ö. 312-1333 Selökidler, M.Ö. 178-112 Karsunlar dönemi, M.Ö. 395-M.S.638 Bizanslılar(Doğu Roma), M.S. 260'da Sasaniler, M.S. 4. yy. da Bizanslılar, 8. yy. da Abbasiler, 10. yy.’da yine Bizanslılar, 11. yy. da Selçuklular, 12. yy. da Ermeniler, 14.yy.da Memluklüler, sonra Ramazanoğulları ve en son Osmanlılar tarafından yönetilmişti.

M.Ö. 1. yy. da bölgede Eyalet Valisi olarak görev yapan ünlü Hatip Çiçeron ‘dan sonra, Osmanlı’nın valilerinden biri olan meşhur şair Ziya Paşa’da 19. yy.’da bu güzel topraklarda valilik yapmıştı. Bu topraklar bereketli topraklardı. Adam yetiştiriyordu. İşte onlardan bir kısmı:

Şair, yazar ve çizerlerden; Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Demirtaş Ceyhun, Muzaffer İzgü, Kasım Ener, Mehmet H. Doğan, İsmail Berduk Olgaçay, Recep Bilginer, Taha Toros ,Turan Oflazoğlu, Ali İhsan Karacan,Can Kozanoğfu, Ali Püsküllüoğlu, Behçet Çelik, Bahadır Boysal, Özcan Karabulut, Ahmet Selçuk ilkan.

Yazılı ve görsel medyadan; Ayşe Arman, Nebil Özgentürk, Eyüp Can Sağlık, Mesut Mertcan, Abdurrahman Dilipak, Savaş Ay, Cenk Koray, Cevdet Akçalı, Ahmet Remzi Yüreğir, Çetin Remzi Yüreğir, Çetin Yiğenoğlu, Çoban Yurtçu, Işık Yurtçu, Yüksel Evsen.

Sinema, Tiyatro, Fotoğraf ve Resim’den; Yılmaz Güney, Danyal Topatan, İrfan Atasoy, Yılmaz Duru, Sami Güçlü, Abdurrahman Keskiner, Dolunay Soysert, Ali Şen, Alt Özgentürk, Aytaç Arman, Şener Şen, Bilal İnci, Arif Keskiner, Emre Karayel, Nihat Ziyalan, Menderes Samancılar, Şahin Kaygun, Meral Zeren,Yılmaz Köksal, Suavi Sonar, Nurhan Tekerek, Şahin Paksoy, Salih Güney.

Bilim dünyasından; Mustafa İnan, Ali Yaşar Sanbay, Süleyman Özmucur, İbrahim Agah Çubukçu, Ali Sevim, Mustafa Akbulut, Rifat Uçarol, Faruk Loğoğlu, Yusuf Halaçoğlu, Şükrü Haluk Akalın.

Müzisyenler ve moda dünyasından; Ferdi Tayfur, Erol Büyükburç, Celal İnce, Kani Karaca, Nesimi Çimen, Ozan Çolakoglu, Kıvanç Tatlıtuğ, Ayşe Hatun Önal, Tolgahan, Rojin, Sadettin Öktenay, Şadan Adanalı, Can Etili Ökten, Suna Kan, Mustafa Sağyaşar, Demir Demirkan, Halil Atılgan, Hakkı Bulut, Murat Kekilli, Gönül Paksoy, Faruk Tınaz, Vahdet Vural, Serhan Kelleözü, Yaşar Kurtuluş, Feridun Düzağaç, Haluk Levent, Mazlum Çimen, Murat Göğebakan,Ümit Besen.
İş dünyasından; Ahmet Sapmaz, Sakıp Sabancı, Ömer Sabancı, Özdemir Sabancı, Ali Sabancı, Güler Sabancı, Hasan Arat, Mehmet Kurt, Halis Toprak.

Siyaset dünyasından; Kasım Gülek, Kemal Satır, Abdülkadir Kemali (Öğütçü), İmren Aykut, Tayyibe Gülek, Hasan Aksay, Devlet Bahçeli, Mehmet Ünaldı, Bahir Ersoy, Remzi Oğuz Arık, İbrahim Tekin, Ali Münif Yegenağa, Turhan Cemal Beriker, Ali Sepici, Ege Bağatur, Damar Ankoğlu, Muslihittin Yılmaz Mete, İsmail Safa Özler, Ali Cavit Oral, Bekir Sami Daçe, Mehmet Selahattin Kılıç, Ahmet Sanal, Mehmet Halit Dağlı, Musa Öztürk, Arif Sezer

Selahattin Çolak, Kutlu Aktaş, Timurçin Savaş, Ersin Koçak, Ömer Çelik, Cüneyt Canver, Cenan Bıçakçı, Hayri Kozanoğlu.
Spor dünyasından; Fatih Terim, Hasan Şaş, Necati Ateş,Lütfi Arıboğan, Orhan- Kayhan Kaynak, İsmet Atlı,Erdal Acet, Mustafa Ertan, Turgut Aykaç, Selami Tekkazancı,Nesrin Olgun Arslan.

Caddelerine, bulvarlarına yetiştirmiş olduğu değerli şahsiyetlerin adlarını veren Adana, savaş meydanına dönen Adliye önleri, kebapçılarda ve kasaplarda satılan at ve eşek etleri, küfürleri ve gittikçe kabalaşan gençleri ile o kadar çok öne çıkmış durumda ki; 01 plaka bile tarihsel ilklerle meşhur bu zavallı şehri teselli edemiyor. Pamuğu ve Pamuk Ağaları ile Yeşilçam filmlerinde zenginliğin simgesi olduğu zamanları züğürt tesellisi niyetine hatırlayıp duran Adana, Türkiye’nin 4. büyük ili olmaktan hızla uzaklaşmış ve 6. lığa demir atmış harabe, seren direkleri kırık, kamaralarına fare dolmuş bir gemi gibi. Bu geminin 26 yıllık kaptanı ise, son günlerde rüşvet ve servet tartışmalarıyla son partisinden istifa etmeye zorlanmış olan Aytaç Durak.

Evet; Adana zavallıydı. Türkiye’nin neredeyse her çarkına adam yetiştirmiş, fakat kendisi menfaat çarklarının kurbanı olmuştu. Dişleri dökülmüş, kullanılmaktan hurdalığa dönmüş bir yaşlı fahişe gibi görünüyordu gözlerime. Devletin unuttuğu, ani göçlerle mahvolmuş, entelektüel derinlikleri talan edilmiş, mafyanın ve terörün elinde paçavraya dönmüş bu şehrin çeyrek asırlık belediye başkanına karşı öfke doluydum.

Yirmi yıl sonra temelli döndüğümde çocukluğumun ve gençliğimin bu şehrine, neredeyse ağlayacaktım. Yılda birkaç kez geliyordum, ancak kısa bir süre kalıp dönüyordum, fark etme zamanım olmuyordu çirkinlikleri. Önce insanların birbirlerine düşman kesilmiş olduklarına şahit oldum. Kürt diyorlardı birilerine; birilerine de Arap ve Arabuşağı. Zazalar ve Yörükler ve daha niceleri, biz eskiden kardeştik; o binlerce yıllık hoşgörü kentine ne olmuştu? Geleni kendi kültürüne uyduran topraklar gelenin kültürsüzlüğüne oyuncak olmuştu.

Doğduğum bu toprakların hoyrat besleyen hâlini gördükçe artan karamsarlığımın arasına 1977’de “Pardon” diyen ilkokul öğretmenimin tatlı tebessümleri dolmuştu. Sormuştum ona: “Öğretmenim, pardon ne demek?” Gülümseyerek cevap vermişti: “Fransızca da ‘af edersiniz’, demek yavrum.” Şimdi bu kaba, hoyrat gençlerin dillerinde yürüyen küfürleri gördükçe kızarıyordum. Ne doğulu idiler ne de batılı; ne Müslüman gibi görünüyorlardı ne de ateist. Öğretmenler acılara kına yakıp oturuyor muydu yoksa?

Başkan’ın servetinin kaynağı, rüşvet ve rant iddiaları umurumda değildi. Başkanın eseri ortadaydı. 1984’te devraldığı Adana’yı beş yıllık SHP’li Selahattin Çolak dönemi hariç 26 yıldır o yönetiyordu; sorumlu oydu. 1989’da “Seyhan Nehri’nin kenarına, eski otogarın yanına büyük bir camii yaptıracağım, Sultanahmetin tıpkısı olacak”, diyordu Aytaç Durak. Selahattin Çolak ise yaptırmayacağım diye propaganda yapıyordu. İlk oyumu sırf bu sebeple ANAP’lı Aytaç Durak’a vermiştim. Kazanamadığında da yas tutmuştum neredeyse, Adana Ruslar’ın eline geçmiş gibi gelmişti bana.

Aytaç Durak 1984-1989 arasında Adana’yı çamurdan kurtarmıştı. Adana, Türkiye’de köy olmaktan çıkmaya başlayan ilk şehirdi. Sadece o kadar; Başkan yıllarca o ilk beş yıllık Özal döneminde yaptıklarının rantını siyaseten yedi. Adanalılar onu sürekli seçtiler. On yıldan fazla bir süredir yapımı süren ve hala çalışmayan metro , Sabancı ailesinin desteği ve Müslümanlardan toplanan para ile tamamlanan Merkez Camii ve işte şu Merkez Park. Türkiye’nin değil Dünya’nın en pahalı suyunu satan belediyenin, başka yaptığı neredeyse hiçbir şey yoktu.

Caddeler ve sokaklar tıka basa araba ve insan dolu. Kavşaklar dört yönlü trafik lambalarıyla işliyor hâlâ. Şehrin merkezi harabe gibi. 30 yıl önceki gibi sadece iki araba yan yana gidebiliyor, küçük saat gibi merkezi bir yerde bile orta refüj toz toprakla örtülü. Büyük saat bölgesi 1000 yıl önceden kalma hâliyle başkanın gurur abideleri gibi duruyor.

Yeni Adana’nın kurucusu olan Başkan, Yeni Adana’nın gecekondulardan daha iğrenç imar planlarını hangi kent modeline göre ürettiğini izah edemiyor. Servetinin kaynağını izah edemediği gibi, kendisini savunmak adına çıktığı ulusal kanallarda canlı yayınlardan kaçıyor. M.Ö 333 ‘te topraklarına sahip çıkamayan III. Darius’un hazinesini ve ailesini bırakıp kaçtığı gibi kaçıp gidiyor.

Zavallı Adana. Yeni bir İskender bekleyecek kadar hüzünlüsün işte.

Seçkin Deniz