50. Analiz: Avrupa'da Pozitif Laiklik ya da Modern Engizisyon Mahkemeleri- 17.01.2008-

İnsanlık tarihinde yeni kavramlar hep bunalımlı/bulanık ve kargaşa dolu dönemlerde ortaya atılmıştır. Ve bu kavramlar (kesinlikle) dışarı yansıyan anlamlarından ziyâde derin ve başka anlamlar üzerine bina edilmişlerdir.

Fransız İhtilali'nin hürriyet-eşitlik için yapıldığını iddia edenlerin ve bu kavramları dünyaya hediye edenlerin gizli niyeti asla hürriyet ve eşitlik değildi. İhtilâl tapınak şövalyelerinin geçmişteki cadı avları sebebiyle katledilen atalarının, Kilise'den ve Fransa Krallığından aldıkları kurumsal intikamın aracı oldu. Muhakkak ki; bu ihtilâle hedef olarak konan hürriyet ve eşitlik ilkesel olarak işe yaradı, taraftar topladı ve nihayetinde derebeyliklerin sonunu hazırladı; sonrasında da "zavallı halk"a bazı haklar tanındı. Ancak bu haklar eşitlik ve hürriyetten çok az nasiplendiler. İhtilâl, yeni çağa geçemeyen ortaçağ Avrupa'sında egemenliğin değişmesini (Osmanlı'nın İstanbul'un fethiyle açılışını yaptığı yeniçağda) kilise egemenliğinin sona ermesini şeytanın krallığının tesis edilmesini hedeflemişti. Tapınak şövalyelerinin asıl hedefi buydu.

49. Analiz: Napoli'nin Çöplerinden Hasta Avrupa'ya; Avrupa Türkiye'ye Neden İhtiyaç Duyuyor? -13.01.2008-

İtalya'da Sardunyalılar dağ gibi yığılan Napoli çöplüklerine karşı protesto gösterileri yapıyorlar. Onların çöplerini istemiyorlar. Tepkilerini proteste yaparak dile getiren göstericiler polisin sert tedbirleriyle karşılık buluyorlar. Bir Avrupa ülkesinde şu ana kadar sorun olmayan "çöp" sorun olmaya başlıyor. Yerel yönetimler merkezi yönetimdeki koalisyonel gevşeklikten kaynaklanan "vurdumduymazlık" içindeler. Bununla birlikte İtalya'da Kuzey -güney ayrımı ırkçı siyasetçiler tarafından körükleniyor. Bunu besleyen siyasi istikrarsızlık ise belirsizlerle birlikte sürüyor. Şiddet artıyor(Mussolini de böyle bir İtalya'da doğmuştu)

Fransa'da yerleşik Fransız kültürü bitiyor, banliyölerin "karmaşık ruhu" tüm Fransa'ya yayılıyor. Fransız milliyetçiler ve Katolik din adamları ulusalcılık kavramlarını ve dinî temelleri yeniden diriltmeye çalışıyorlar. Şiddet ve ayrımcılık yaygınlaşıyor.

48. Analiz: Yeni Türkiye'nin Mimarları; İmam-Hatipliler -09.01.2008-


12 Eylül Darbesinden önce "dini hassâsiyetleri yüksek" insanların dilinde "Elinde silah olan bir İmam-Hatipli gösteremezsiniz!" cümlesi vardı; övgü içeren, onur pâyesi yoğunlaştırılmış hâlde hak edene yöneltilen ve mağrur bir edâ ile söylenen bu cümle, bugün Türkiye'nin yönetim kademelerinin hemen her aşamasında ve "devlet mekanizması"nın kılcal damarlarında çalışan, "hak-adalet ve yüksek hizmet duygusu ve Allah korkusu" ölçeğiyle gecesini gündüzüne katan "görev aşklı" bir karınca topluluğuna işâret ediyordu.

İmam-hatipliler'in uzun yıllar boyunca Devlet mekanizmasından uzakta tutulmaya çalışıldığı bir dönemi hep beraber gördük. Onlar, her şeye rağmen, alın terleriyle geldikleri "yerler" de sessizce işlerini yapmaya devam ediyorlardı. Yaşadıkları psikolojik ve sosyolojik travmaları aşmaya çalıştıklarını da kimseye anlatmadılar/anlatamadılar. Bir kısmı ayağının ve ruhunun kaydığını hissettiği halde kendisinden ve toplumundan vazgeçmedi. Sorgulamaya devam ettiler. En sağlıklı olanı seçmeye özen gösterdiler. Elbette kusursuz değillerdi; elbette canları çok yandı; elbette denge sorunu yaşadılar. İkinci sınıf vatandaş muamelesi görmelerine rağmen sessizce döktükleri gözyaşlarıyla beslendiler; bu ülkeyi sevmeye devam ettiler.

46. Analiz: Yahudiler Terk ettiler; Avrupa İçe Kapanıyor -01.01.2008-

Devran döndü; Avrupa Ülkeleri birer birer içe kapanıyor, kendi iç sorunlarıyla boğuşuyorlar.Bu bir varsayım ya da hâle, istikbâle yönelik bir dilek/temennî değildir; bir realitedir.

Herhangi bir ülkeyi büyük yapan davranış modları, o ülkenin bölgesel ve küresel güç/etki paradigmalarını oluşturması, yönetmesi veya oluşturulan güçler almaşığının önemli bir erk'i olması koşullarına bağlıdır. Aksi hâlde salt diplomatik nedenler veya iç siyasî etkenlerle oluşturulmuş söylemlerde kullanılan "yüksek tabakadan muhalif sesler çıkarmak" fiili o ülkeyi büyük yapmaya yetmez. Aynı zamanda bölgesel ve küresel olgu ve olayların tümünde fikir beyanında bulunmak da, bu anlamda, etkileyici bir kişilik sergiliyor olmak demek değildir.

Avrupa Ülkeleri, iki kez dünya savaşı çıkaracak kadar ihtiras sahibi olmalarına rağmen yirmi birinci yüzyılın bölgesel ve küresel sorunlarıyla neden yakından ilgilenmiyorlar? ABD'ye ilişik yaşayan İngiltere, hâlâ ABD'ye ikinci dünya savaşının diyetini mi ödüyor? İtalya, İspanya ABD'nin politik manevralarında kendisine kalan "artıklardan" menfaatlenmek amacıyla mı destek vermekteler? Sahiden Avrupa'ya neler oldu?

47. Analiz: Amerika Birleşik Devletleri'nde Panik -05.01.2008-


Amerikan orijinli filmlerin, özellikle kurgusal filmlerin izleyenleri nasıl etkilediğini analiz etmek sinema eleştirmenlerinin, yapımcılarının, yönetmenlerinin işi olabilir, ama bu işin en önemli tarafının da sonuç kısmında-bireylerin izlediklerinden etkilenmesi- olduğunu ve bunun psikologları, sosyologları, din adamlarını ve siyasetçileri ilgilendirdiğini unutmamak gerekir. Sinema her iki grup için çok önemli bir araçtır. Sinemayla ilgilenen herkesin "hedef almaşığı" farklı olsa da her şey dışarıdan ilgisiz görünen noktalardan birbirine bağlı olabilir.

Hollywood, Amerikan stratejistleri tarafından özellikle ikinci dünya savaşı başlangıcından sonra Amerika'nın küresel "ağa"lığının en önemli ön zemin oluşturucusu olarak kullanıldı. Amerikan filmleri dünya'nın geri kalmış ülkelerinde yine Amerikan sermâyesiyle kurulan sinemalarda izlettirildi. Dönemsel olarak hangi ülke'de ne gibi sosyolojik/siyâsî duygu değişimleri yaşanması gerekiyorsa, özellikle tesbit edilen ülkede ve çevre ülkelerde izlettirilmek üzere uygun filmler tasarlandı, kurgulandı ve son derece yüksek mâliyetle ve son teknolojiyle çekildi . İnsanlar o filmleri izlediler ve filmi izlettirenlerin istediği her şeyi düşündüler; düşünmekle kalmadılar, düşündüklerini duyguya ve eyleme dönüştürdüler.(Rambo ve Rocky serileri, SSCB ile sınırdaşlık yapan ve sosyalizme sempati besleyen ezik ülkelerde sık sık izlettirildi. Amerikan sempatizanı insanlar oluşturuldu)

45. Analiz: Para ve USD -27.12.2007 -


Para'dan bahsetmek zordur. Para'nın yerel ve küresel bir entstrüman olarak itibârının resmini çizmek, onu ve mâceralarını gözlenebilir/ anlaşılabilir hâle getirmek -neredeyse-insana,toplumlara,ülkelere,dinlere,geleneklere,ticarete ve bilime dâir her türlü bilgiye vâkıf olmayı gerektiriyor. Hiçbir abartı içermiyor bu değerlendirme.

Para'yı kullanan insan'ın parayla ilgili tüm iç hesaplarını kendi psikolojik tabanı üzerinde yaptığını biliyoruz -zaten bu nedenle parayla ilgilenen ve paranın işleyişinden kazanç elde eden kurum ve kuruluşlar, reklamları önemsiyor, insanları etkileyici ayrıntıları özenle seçiyor-. Kişiyi, yaşadığı toplumu, o toplumun diğer toplumlarla ilişkisini, kişinin-toplumun inançlarını, gelenek-göreneklerini, ekonomi bilimini ve sayılan bu alanlarla ilgili/ilişkili herşeyi bilmek neredeyse "para" alanında otorite olmaya yetiyor. Siyaset, işadamı ve diğer elemanların bu temel alanlara göre yeri ve değeri neredeyse yok gibi; çok önemsiz. Onlar paranın seyrinde sadece birer figüran. Savaşlar da öyle, diplomasî de...

44. Analiz: Ters Dualitik; Ahlâksız, Müflîs, Rezil Batı-Mürebbî, Zengin, Büyük Doğu -24.12.2007-


On altıncı yüzyıldan itibaren aşırı yoğun bir hızda ardışık/bütünleşik hamlelerle bitişik/sürekli büyük oyunlar üreten ve ürettiği oyunların uzak hedefi olarak "( ahlâksız, muflîs) rezil doğu-(mürebbî, zengin) büyük batı" yahut "sürüngen kâfir (Hıristiyanlık dışı her din mensubu)-efendi hıristiyan" dualitiğini şiâr edinen batı (sırasıyla Vatikan, Fransa, Rusya, Avusturya-Macaristan İmp., İspanya, Portekiz, İngiltere, İtalya, ABD)diğer kültür ve medeniyet müntesiplerini dilediği forma sokmayı başardı. Bu başarıyı resmetmemek/inkâr etmek neredeyse imkansız; Japonya'dan Fas'a, Orta Asya Ülkelerinden Afrika'nın güney ucuna kadar "hedef dualitik" neredeyse eksiksiz olarak realize edildi.

Uluslararası dil'in İngilizce olmasını hazmedemeyen Batı'nın diğer unsurları, egemenliklerinin sürmesi adına bu durumu ortak fayda gereği kabullenir göründüler. Hatta Vatikan Latince için öngörülerde bulunmuştu; bundan bile vazgeçildi. Dil, her türlü iletişimin temeli olduğu için gerekli görülen kültür ve medeniyet parametrelerinin minimal-maksimal koordinatları "hedef dualitik" ölçeklerine endekslendi. Sömürgecilikle başlayan ve insanlık dışı uygulamalarla(soykırım,tarihsel mekanların/değerlerin tahribi, ekonominin sömürüye göre düzenlenmesi, yerel medeniyet/kültür unsurlarının aşağılanması-dışlanması, yönetilen insanların bilimsel bilgiye ulaşmasını engelleyici özel tasarımlar, yetişecek nesillerin "embedded formu", vs) devam eden gerçekleşmelerin her biri insanlığın karşılaştığı "en büyük fesât" olarak tarihteki yerini aldı.

43. Analiz: Zengin Hıristiyan ve Yoksul Diğerleri ya da Müslüman Ülkelerin Geleceği -14.12.2007-


Yerküre'nin insanların yaşadığı bölgelerine "kuşbakışı" bir temelle bakıldığında -birileri buna "objektif bakış" diyor- Hıristiyan Ülkelerde yaşayan insanların, diğer dinlere mensup ülkelerde yaşayan insanlara nispetle, zengin, birey olarak devlete karşı yüksek hak önceliğine ve daha yaşanabilir yerleşim birimlerine sahip, istihdam edilmeme riskinin az, bilgiye ulaşmada sınırsızca özgür, beslenme, eğitim-tedavi görme ve tatil yapma, seyâhat etme yeterliliği sağlanmış, işledikleri suçun niteliği ne olursa olsun "yaşama hakkı" kanunlarla korunma altına alınmış "özel konumları" olduğu açıkça görülebilir.

Latin(Orta ve Güney) Amerika Ülkelerinin, diğer hıristiyan ülkelere göre biraz daha geride kalmasının bu analizde çok fazla bir değeri yoktur. Nihayetinde onlardaki mevcut durum bile, gelişmekte olan diğer dinlere mensup insanların yaşadığı ülkelerdeki mevcut durumdan çok daha iyidir. Hıristiyan olmayan gelişmiş ülke sayısı sadece ikidir; Japonya ve Güney Kore. Baz alınan ölçülere göre, bu ülkelerde yaşayanların da bir çok hakkı ve fırsatı kısıtlanmaktadır. Sonradan Hıristiyanlaştırılmış Afrika ve benzeri ülkeleri de "original hıristiyan" ülkelerle mukayese etmenin de anlamı yoktur. Zira; sonradan Hıristiyan olmaları, onların daha kolay sömürülmesi adına "gerçekleştirilmiş" bir proje sonucudur ve bu proje onları "saygın insanların yaşadığı" ülkeler olarak tasarlamamıştır.

42. Analiz: ABD'nin Son İran İstihbarat Raporu ve Yeniden İki Kutuplu Dünya -09.12.2007-


Birleşik Devletler' in on altı ayrı istihbarat biriminin hazırladığı İran'ın nükleer silaha sahip olmadığını, nükleer silah üretmeyi hedefleyen nükleer çalışmaların 2003'ten beri durdurulduğunu içeren  istihbarat raporu, dünya basınına yansıdı. ABD, bir süredir İstihbarat raporlarının "gizlilik" özelliğini ortadan kaldıran uygulamalar yapıyor. Ya da sık sık yaptığı gibi bazı istihbarat raporlarının dünya ile paylaşılmasını, tasarladığı hamleler için gerekli görüyor. Bir süre önce Irak ve Suriye için uyguladığı saldırgan stratejilere benzer bir strateji; ancak bu kez son rapor İran'ı hedef olmaktan  çıkaran bir özelliğe sahip. Üstelik, İran'a saldırı olasılığının olasılıktan çıkıp kesine dönüştüğünden, saldırının sadece zamanlama sorunu olduğundan bahseden görüşler havada uçuşurken oldu bu.

 Olağanüstü ilginç olan bu durum aslında olayları dikkatle izleyenler için sürpriz değildi. Amerika'nın orta doğu dengeleri adına (Mayıs 2007,Başbakan Mâlikî' nin bürosu, İran ve ABD Irak Büyükelçileri görüşmesi) gizlice anlaştığı İran'la hangi zaman, hangi zemin ve hangi koşullarda "barış çubuğu tüttüreceği" ni merak edenler için son istihbarat raporu bir çok sorunun cevabını verdi. Birleşik Devletler İran'a saldırmaktan vazgeçmişti, ancak neden vazgeçtiğini dünya'ya açıklamak zorundaydı. ABD daha önceki İran ve Saddam raporları gibi bu raporu da açıklarken yine  diplomatik manevralar yapmaktaydı; Uluslararası denetçilerin  İran'ı aklayan raporlarını ciddiye almayan, İsrail'in saldırı planlarını önemseyen Birleşik Devletler Yönetimi kendi istihbarat birimlerinin hazırladığı İran'ı aklayan raporu neden manipule etmemişti, neden olduğu gibi açıklamıştı? Ya da hâlihâzırda bu da bir manipulasyon muydu? İsrail'in Kuzey Afrika'nın en batısından Güneydoğu Asya'nın en doğusuna kadar tasarladığı egemenlik rüyalarını ertelemesine neden olacak olan bu raporun açıklanmasının gerçekte amacı neydi?

41. Analiz: Eleştiri Ve Siyâsî İktidar -30.11.2007-


Eleştiri, bir katkıdır; onun olumlu ya da olumsuz olması katkı olması gerçeğini değiştirmez. Olumsuz,yıkıcı/dışlayıcı eleştirinin akla getirdiği hususların tümü karşı değerlendirme ve yeni yorumlarla usta ellerde olumlu bir eleştiri olarak dönüştürülebilir.

Akıllı bir düşmanın eleştirilerinin açıkça "olumsuz" olmaması ile niyetinin olumsuz olması arasında bu tarz bir katkıda bulunmamak ilişkisi vardır. Yine bu tür eleştirilerin de ters determinist yaklaşımlarla olumlu katkıya dönüştürülmesi mümkün olabilir. "Düşmanının övdüğüne dikkat et,yerdiğini yap" anlayışı ile "düşmanın seni övse de-övmese de,yerse de-yermese de onun sözlerini duy;inanma, ama sakladıklarını anlamaya gayret et, hamleler yap" anlayışı arasında çok büyük derinlik farklılıkları vardır. İlki sıradan ve kolayca yönlendirilebilen bir anlayıştır, ikincisi ise her türlü manevra ve niyeti "fayda"ya eviren, yönlendiren bir anlayıştır. Buna göre bilgi ve algı donanımı yüksek dostun acı hatırlatmalarına/uyarılarına eleştiri dense bile,cehâletle mücehhez bir dostun eleştirilerinin içeriği acı değil, zarar vericidir. Dostun niteliği bu hususta önemlidir. Söyledikleri de katkıda bulunmak amacını taşımak zorundadır. Zira; düşmanın eleştirilerinde bile katkı numuneleri aramak mümkünken cahil dostun eleştirilerinde katkı zerreleri bulmak neredeyse imkansızdır.