37. Analiz: İran Ne Yapıyor, Ne Hedefliyor, Türkiye'ye Karşı Tutumlarında Samimi mi? -27.10.2007-

İran, Dünya'nın en eski ve en ilginç ülkelerinden biri. Eskiliğinin içinde onlarca etnik unsur, onlarca yıkılmış devlet, birçok din, sayısız sanat antikası ve kendine has türüyle dünyadan kopuk bilimini barındırmakta. İlginç oluşu da, onun bu eskiliğine sıkı sıkıya bağlı.

İran, komşuları için yüzlerce yıl sırtında güvenilirliği değil, kuşkuyu taşıdı. Kendi coğrafyasında kurmaya çalıştığı hakimiyetin temelinde ise entrika ve milattan önceye kadar uzanan siyasi mirasın çok alaşımlı harcı vardı ve İran 19. ve 20. yüzyılda İngiliz egemenliğine girene kadar da bu mirası kendi hükümranlığı adına çok iyi kullandı. 20. yüzyılın ikinci yarısında Amerika ve İngiltere'nin sıkı işbirliği ile yıkılan Musaddık Hükümeti'nden sonra, onlarla işbirliği yapan İran Şah'ı daha sonra kendi petrolünü Amerikalılardan ve İngilizlerden kurtaramadı. Halkı açlık ve yoksullukla boğuşmaya devam etti. Hanedanlığın halk nezdindeki güvenilirliği bitti ve yine zinde güçler marifeti ve stratejileriyle askerler sık sık darbe yapmaya devam ettiler.

35. Analiz: 1 Mart, Türkiye'nin Amerika ile Denklik Mücadelesi'nin Başlangıcı -20.10.2007-

Türkiye'nin Amerika ile ilişkilerinde bir denklik mücadelesi arayışı içinde olduğunu söylemek giderek daha da kolaylaşıyor. Üstelik bu arayış yaşanan taze gelişmeler dikkate alınarak değerlendirildiğinde Türkiye'nin Mart 2003'ten önce başlayan "derin ve çok boyutlu diploması savaşında" ciddi sayılabilecek kadar yol aldığını gösteriyor. Bunun en açık kanıtı, TBMM kararlarının ve tercihlerinin dünya borsalarını ve petrol piyasalarını açıkça ve inkar edilemez bir güçle sarsabilmesidir. Bu fark Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin in açıklamaları ve çalışmaları (Engellenemez güçte atom bombası imal ettiklerini açıklaması, ABD'ye karşı Çin, İran ve Hindistan İle oluşturmaya çalıştığı Anti ABD blokuyla ilgili çalışmalar, Hazar Bölgesi'ndeki derin ve gizli çatışmalar) bugüne kadar gösterdiği etkinin aynı gücüne ulaşamamış olmasıyla daha da belirgin bir şekilde algılanabilir.

Aynı farkı Dünya'nın belirli bölgelerinde süre giden çatışmalar için etkin faktör olmaya çalışan AB, Japonya ve diğer ülkeler için de tesbit edebiliriz. Kaldı ki; batmakta olan ekonomisi ile ve dağılan siyasi yapısı ile ilgili riskler de artık alınıp satıldığı için, Amerika'nın aynı kategoride değerlendirilebilecek açıklamaları da etkisiz kalmaktadır. Şu aşamada bu güce sahip tek ülke Türkiye gibi görünmektedir. İran,etki gücünü petrol üreticisi olduğu için kısmî olarak muhafaza etmektedir.

36. Analiz: Rus Eğitim Sistemi; Monoform İnsan Tipi -20.10.2007-

Rus Eğitim sistemini anlatan bir Türk eğitimcinin yazısı okudum. İlk bakışta Rus Eğitim Sistemi güzelmiş gibi görünüyordu. Kusursuz olarak algılanan ve her şeyin inceden inceye düşünüldüğü , öğrencilerin aynı tip beslenme alışkanlıkları ve çalışma yöntemleriyle yetiştirildiği bir sistem. Zorunlu dersler de var, sürekli denetlenen öğretmenler de.

Rusya'daki eğitim sistemini beğenmedim, dersem kızar mısınız? Merak etmeyin; bizim eğitim sistemimizi de beğenmiyorum. Yazıdan görebildiğim kadarıyla, zorunluluklar Rus Eğitim sisteminde de var. Yani, öğrenci zorunlu derslerle orda da muhatap ve onlardan sorumlu. Bana göre zorunluluk insan haklarına aykırı bir durum; öğrenci öğrenmek istemediği bir konuyu veya ders içeriğini öğrenirken ona açıkça "işkence" edilmektedir. Düzen, sistem ve disiplin kaygısı her eğitim sisteminde mevcut. Bu mevcudiyet de ülkelerin "mono form" insan tipi oluşturmak ve bu tipe göre sürekliliğini sağlamak adına vazgeçilmez bir dayatma olarak görülüyor. Yani; Milli eğitimin uzak hedefi bu. Ve bizden farklı değil.

33. Analiz: Halk Kızınca Taşlar Yerine Oturur -09.09.2007 -

Türkiye'de nihayet iki yüzyıllık "macera" sona eriyor. Osmanlı'nın zayıfladığı, kendi unsurlarının İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya eliyle bağımsızlığa ulaşmaya başladığı yıllardan bu yana iki yüzyıldan fazla zaman geçti. Osmanlı medreseleri ile siyasi ve askeri bürokrasiye egemen olan "dış güçler",Osmanlı idârî sistemini çöküşe yönlendirerek bölünmeleri hızlandırdılar. İngilizlerin,Fransızların, Almanların ve Rusların desteklediği "kukla" lar Devlet-î Âliye'yi bunalımlara sürüklemekten ve Padişâhları kendilerine itaat eder hâle getirmekten vazgeçmedikleri için de imparatorluk batmaya başladı.

Osmanlı'yı yıkılışa götüren esas sebeplerle cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye'nin gelişme ve ilerleme adına hak ettiği ivmeye ulaşmasını engelleyen unsurlar tamamen aynıydı. Tanzimat Fermanı'na zorlanan Osmanlı İngiltere'nin beslediği, Fransa'nın doğumuna hizmet ettiği "jöntürkler"in ve onları izleyen yapı içindeki "okumuş zevât"ın genç askerler ve öğrenciler üzerinde kurduğu sistematik çarkın işleyişine mâni olamadı. Edebiyat'ın o temiz sinesine yüklenen sinsi düşüncelerin tümü, bilhassa mektepli genç askerlerin Osmanlı'yı "yeniden ayağa kaldırmak" gibi saf bir düşünceyle sömürülmesini sağladı.

34. Analiz: Yeni Anayasa'nın Hazırlanışına Dair Karamsar Düşünceler -22.09.2007-

Ülkelerin anayasalarından söz edilir. Yasaların tümü için üst sınırları belirleyen genel bir tanımlar ve kıstaslar ölçeğidir, anayasa. Eski tür monarşilerde veya baskıcı yeni tür yönetimlerde anayasalar yoktur veya sadece egemen güçlerin dilediği tanımlar ve sınırlar, yönetilen unsurlar için seçilir-uygulanır türdendir. Gerçekte asıl sorun eski-yeni sistemlerin tümünde yönetilenler için anayasanın taşıdığı anlamdır. Ama buna dikkat eden olmaz.

Anayasaların realize edilmiş tüm yönlerine bakıldığında bu yönlerin yönetilenler için çok şey ifade etmediği; bilâkis anayasal sorunların onların umurunda bile olmadığı görülür. Bu sebeple anayasaların hazırlanışı, yapısı, tanımları ve içeriği yöneten, yönetmeye müdahale eden unsurlar için anlamlıdır. Anayasalar hazırlanırken de çatışan tarafların asıl derdi "güç"tür. Anayasaların içeriği değil, kim tarafından hazırlandığı önemlidir.

32. Analiz: Aldatılmış Hıyar ve Türkiye'de Tarım - 25.08.2007

Dünya, özellikle batılı devletler doğal beslenme araçlarını geliştirmek üzere organik tarımı ve doğal koşullarda yapılacak hayvancılığı önceleyecek tedbirleri alırken, biz -her zamanki gibi- gerçeği "çok fazla geriden" fark ederek gelen bir ülke olmayı tercih etmekten vazgeçmiyoruz. Bu durum tarihsel çerçevede ve kurumsal anlamda iyi yönetilmemiş olduğumuzun kanıtlarından sadece bir tanesidir.

Herhangi bir yenilikle ilişkisi ürün satın almakla başlayan, taklit ürün elde etmekle devam eden ve sonra söz konusu ürün için"özgün" kurumlar inşâ ederek o ürünü dünyaya ihraç etmekle sona eren bir ülke olarak Türkiye, yeni ürünler için gerçekten emek sarfetmemektedir. Ar-ge çalışmaları yeterli olmaktan uzaktır.

31. Analiz: Portatif Aydınlar'ın Aptallığı/ Avâm'ın (Halkın) Zaferi -31.07.2007-

Cumhuriyetin kuruluşundan çok daha önce başlayan ve "avam" dan çıkıp avam'ı beğenmeyen aydın müsveddelerinin cumhuriyet döneminde ısrarla ve titizlikle zirveye çıkardığı "avam"ı yani "halkı" küçümseme hastalığı ilginç, psikolojik, sosyolojik ve siyasal sonuçlara neden oldu. O aydınımsı hastaların pervasızca ve hâyâsızca baskın oldukları dönemler süresince karşılarındaki "avam" onlara fark ettirmeden büyüdü, gelişti, bilgi birikimini arttırdı; bağımsız karar verme gücü kazandı ve nihayetinde "22 Temmuz 2007 Seçimleri"nde kendisini küçümseyen herkesi basit ve asil bir refleksle "komik" ve "zavallı" bir duruma düşürdü.

Mart 2003 Tezkere baş kaldırısı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemen güçlere karşı verdiği, "Kıbrıs Harekatı"ndan sonra, ikinci büyük "kişilikli" tepki, sonraki asırları etkilemesi açısından ilk büyük bağımsızlık refleksiydi. Bu refleks bizim tezkere taraftarı portatif aydınlarımızın fark etmediği bir "şey"i tetikledi; bağımsız düşünebilmeyi. "Avam", vekillerinin gösterdiği bağımsızlık refleksini sevmiş ve bunu kişiselleştirerek daha "vakur" bir eda ile yavaş yavaş kendi ülkesinde kendisini hor gören cebberrutlara karşı durmaya karar vermişti.

30. Analiz: Amerika Kürtleri Terk Ediyor -16.07.2007

Amerika, Kürtleri terk ediyor.

Irak'taki Kürt parti bürolarına atılan bombalar, Kürtlere yönelik intihar eylemlerinin artması, şiddetin yavaş yavaş Kuzey Irak'a kayması, Kerkük'te, Kürtlerin isteklerine göre belirlenen yol haritasındaki gecikmeler, orta ve uzun vadeli özerklikten bağımsızlığa giden rotada görülen sapmalar, Amerika'nın sınıra yüz binlerce asker, tank ve zırhlı araçlar yığan Türk Ordusu ile çatışma olasılıklarını ortadan kaldırmak için Kuzey Irak güvenliğini peşmergelere terketmesi, nihâyetinde Amerikan Temsilciler Meclisinde geri çekilmeyle ilgili tartışmalarda Bush yönetiminin düştüğü açıklanması güç durum, toplamda Amerika'nın Kürtleri terkettiğini gösteriyor.

Türkiye, İran ve Suriye üçgeninde eylem yapan bazı Kürt örgütleriyle işbirliği yapan ve Kürtleri bu ülkelere karşı kullanan Amerika, izlediği uzun vadeli politikalar gereği Kürtleri terketmeyi çok daha önceden planlamıştı. İngilizlerin defalarca Kürtleri kullanıp terkettiği tarihsel bir gerçek. Kürtler Saddam döneminde Amerikalıların emriyle soykırıma uğradılar. Amerika'nın I.Körfez Savaşı'nda Türkiye'ye vadettiği toprak parçaları bölgedeki üç devlete aitti.

29. Analiz: Hukukun Üstünlüğüne Hâlel Getiren Gayr-î Meşru İlişkiler -15.07.2007-

Bir ülkede kamu görevlileri olan hukukçuların (savcı, hakim) kanunların uygulanışında; özellikle suçun tesbitinde, delillerin değerlendirilmesinde ve nihâyetinde kararın verilmesinde mümkün olan en âdil tavrı göstermesi/göstermemesi hukuk sisteminin işlerliğini ve ülkedeki "haklar çatışması"nın sağlığını doğrudan etkiler. Kamu hukukçuları âdil ve tarafsız davranmadıkları zaman, sadece tâciz ettikleri tarafların değil,buna bağlı olarak o ülkede yaşayan insanların tümünün adalete güven duyma hassasiyetlerini de yıpratırlar. Güçlü olan haklı olur, haklı olan güçsüz mağdur olur.

Türkiye gelişimini maksimum düzeylere taşımış sistemlere göre "hukukun üstünlüğü" kriterlerine maalesef yeterince uyuyor sayılamaz. Türkiye'de adalet hukukçuların özlük haklarından,kanunlardaki sistematik entegrasyon bozukluğuna ve bina/ödenek gibi maddi sebeplerin yetersizliğine kadar bir çok "ağır" sorunla boğuşmaktadır. Kuşkusuz bu sorunların hiçbiri hiçbir hukukçunun adil davranmasına engel sayılamaz. Ancak; bir savcının veya yargıcın atanma usulleri ile ilgili sorunların çözüm sistemi, kişilerin veya kurumların keyfî, ideolojik veya çıkar amaçlı yapılanmaların doğrudan müdahalesine açıksa;yolsuzluk ve soygun mekanizmalarından pay alan siyasi otoritenin bazı unsurları, bürokratlar, işadamları çıkar döngüsü kurmuşsa, yargıç ve savcıların adil davranmaları kendileri için hem mesleki hemde hayatî risk taşıyacaktır.

28. Analiz: Hintli, Iraklı ve Avrupalı Kızlar/Kadınlar ya da Çirkef'in Bencil Yüzü -13.07.2007-

Hint zenginleri, bir kaç gün önce, Osmanlı'nın payitahtı İstanbul'un güzide mekanlarından Çırağan Sarayı'nda dört gün süren bir düğünle bir oğullarıyla bir kızlarını evlendirdiler. Saray'ın bahçesine yapılan minyatür tapınakta nikah akitleri gerçekleştirildi. Dört yüzbin çiçeğin kullanıldığı, konuklar için özel olarak hindistandan getirilen kıyafetlerin giyildiği,havai fişek gösterilerinin yapıldığı düğünün bir milyon amerikan dolarına malolduğu söyleniyor. Büyük bir komplekslerini böylece tatmin etmiş olan hint zenginleri mutlu olmuş görünüyorlar.

Hint fakirlerinden sonra, onları kıskanan Hint zenginlerinin de yeniden dünya sosteyesine katılmaya merak saldığına dikkat ederek diğer bir gazete haberine baktığımızda, çok korkunç bir cinayet türünün yeniden hortlatıldığını öğrenebiliriz. Peygamberimizin gelişinden önce kendi kızlarını "diri diri gömen" Araplar gibi, Hintliler de kız çocuklarını diri diri gömüyorlar; bakımları zor olduğu ve kızlar utanç vesilesi sayıldıkları için.

26. Analiz: Türkiye, Ilımlı İslâm, Ağabey ve BOP; Örnek Koy-Yönlendir-Birleştir-Yönet -25.05.2007-

Son yıllarda Amerika'nın Türkiye için uygun bulduğu yeni bir kimlik ve kişilikten sık sık söz edilmektedir. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) dedikleri büyük oyun tahtasında yeni almaşıklar oluşturmak için dev ülkenin başkanı ve ilgili bakanları bu hususta sık aralıklı beyanât vermekte, Türkiye'de uzun mücadeleler sonucunda sağlanmış Ilımlı İslam modelinin Ortadoğulu ülkeler (sadece müslüman ülkeler, israil hariç) için bir baston kimlik vazifesi görmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Çünkü; yeni çıkarlar bu baston kimliğe sarınndırılacak yeni uydu kişilikli müslüman ülkeleri gerektirmektedir...

Eski diktatöryal/baskıcı rejimlerin eski yöneticileri, mevcut koşullanmalardan bunalmış durumdalar ve yeni ittifak şemsiyeleri altında Amerika'dan ve Avrupa'dan hızla uzaklaşmaktadırlar. Irak'ın işgali de yeni ittifaklar peşinde koşulmasından kaynaklanan tehditlere verilmiş en yıldırıcı cevaptır. Buna rağmen müslüman ülkelerde artık gözü açılmış civcivlerin sayısı, kamuoyu oluşturacak düzeye ulaşmıştır; yılacak göz sayısı da bununla ters orantılı olarak azalmıştır...

27. Analiz: 22 Temmuz 2007 Seçimleri ve Ultrazenginler/TÜSİAD -12.07.2007 -

22 Temmuz 2007 Milletvekili genel seçimlerini, halkın mevcut adayları seçme eylemini apaçık bir şekilde kontrol etmek/yönetmek/yönlendirmek isteyen basın-yayın organlarından izliyoruz.

Yorumcuların seçimleri etkilemediğini söylemek kolay değil; tam olarak etkileyebildiğini de söylemek mümkün değil. Ama basın-yayın erbabları bunun farkında olmalarına rağmen büyük bir hızla çalışmaktan vazgeçmiyorlar. Buna karşılık sevindirici olan bir gerçek var; bu ülkenin insanları kırk yıldan beri gelen insanlar değiller, artık. Halk eskisi gibi sık ve kolay etkilenmiyor; seçim vaadleri dahil kampanyaların hemen hiçbirine iltifat etmiyor.

Halkın bu tutumu, siyasi aktörlerin veya diğer seçkin güçlerin istediği bir şey değil gerçekte. Zira uzun yıllar yönetilecek/yönlendirilecek bir yapıda yetiştirmeye çalıştıkları bu halkın fertleri, onların arzu etmediği kadar kaliteli değerlendirmeler yapıyorlar. Halkın doğrulan bilincinde, binlerce yılın bıraktığı farklı kültürlerin karma etkisiyle sosyal bir gene dönüşen "uyanıklık", kendisini açıkça belli ediyor. İnsanlar gülümseyerek aldanmayacaklarını ifade ediyorlar;kendilerine yapıştırılan "kararsız" etiketini istihza ile karşılayıp verdikleri kararı oy sandığına saklıyorlar. Herkes oy verirken ne yapacağını/kime oy vereceğini çok iyi biliyor.

24. Analiz: Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Eleştiriler -23.04.2007-

"Cumhuriyetle idare edilen, demokratik ve laik bir hukuk devleti'nde Cumhurbaşkanı, anayasal kriterlere uygun bir şekilde seçilmelidir...Ve cumhurbaşkanı anayasa ile sınırlanan alanı mümkün olduğu kadar geniş tutmalıdır; anayasa dışı  gizil ve sözel (yazılı olmayan) yasalar üretip insan hak ve özgürüklerini yeniden sınırlamamalı,dayatmacı bir faşizme sebep olmamalıdır.", şeklindeki bir gerektirmeler zinciri, önceki cumhurbaşkanları için bir çok eksiklikten söz etmektedir. Yeni Cumhurbaşkanı'ndan istenenler, önceki cumhurbaşkanlarının yap(a)madıklarını da içermekte gibidir...yani;her beklenti,kendisiyle ilgili gerçekleşmelerin mevcut olmadığını kanıtlamaktadır...

Tarihsel süreç içerisinde siyasî mekanizmaların siyaset dışı argümanlarla deforme edildiğini, siyâsetin, fayda/çıkar ilişkilerindeki subjektif yerini ve görevini tamamlamasından sonra rafa kaldırıldığını biliyoruz. Bu orta çağdan önceki medeniyetlerin tümünde olduğu gibi, orta çağda ve nihayetinde 21.yy da yaşanılan bir vakıâdır. Bununla birlikte objektif nitelikleri olan  siyâsetin, siyâset dışı argümanların işleyişine kolaylıkla yol vermediğini de biliyoruz.

25. Analiz: Genişletilmiş Sultanlık Mekanizması ve Sürü Manipülasyonu -13.05.2007-

Uzun yıllar boyu son Osmanlı Padişahı'na atfedilen ,"Bu millet sürü gibidir, ona bir çoban lâzım; o da benim." ifadesi, bir çok satıhda acımasızca eleştirildi. Aslında halkı sürü olarak görmek Sultan'a has özelliklerden biri değildi, zira; binlerce yıl halklar sürü telakki edildi ve siyasi figürler ve memurlar halklara bu bakış açısına göre davrandılar. Sultan'ın bunu bu bahiste beyan edişi, sadece sıradan bir vaka idi...

Siyasetin ve siyasi kurumların -elçiler ve ilahi bildirgeler dışında - temel işlevi, sıradan bireylerden oluşan halkı önemsemek ve yüceltmek değildi; hiç olmadı da. Bunu bilmelerine rağmen cumhuriyet seçkinleri de Sultan'ı kötülemek adına "sürü" mekanizmasına karşı halk yararına eleştiriler yaptılar. Kuşkusuz cumhuriyetin yerleşik temeller oluşturması adına, bu eleştirilerin kaçınılmaz olduğunu kabul etmek mümkündür. Ancak;sürü karanlığına küfreden Cumhuriyet aynı karanlığı derinleştirmeye çalışan yönetici unsurları içermemeliydi...

23. Analiz: Avrupa'nın Değişmez Kodları ya da Türkler'in Avrupalı Olamayacağı Gerçeği - 09.04.2007-

Fransa Devlet Başkanlığı seçimleri ve bu seçimlerdeki aday ve aday ardılı kompozisyonları Avrupa'nın temel sorunlarından biri olan Türkiye ilgili sorulara verilen cevaplarla şekilleniyor. Ya da zaten şekillenmiş olan perspektiflerin, yargıların dışa vurumuna sahne oluyor. Gerçi adayların tamamına yakını Türkiye ve Avrupa içerikli zıt fikirlerden hiçbirini sesli olarak yansıtıyor değiller; aksine klasik Fransız ikiyüzlülüğünü yansıtıyorlar. Bir tek kişi hariç; ırkçı parti lideri Le Pen...O her zamanki sabit duruşuyla: "Türkleri ve Türkiye'yi seviyorum, ama Türkiye Avrupalı değil",demeye devam ediyor...

Avrupalılar, Türkiye, Avrupa coğrafyasına ait olsa bile, Türklerin avrupalı olmadıklarını söylerken çok haklılar. Onları iki yüzlü davranmaya iten Türklerdir. Osmanlı geçmişine rağmen Türkler Avrupalı değildirler. Bu kesin ve katı gerçek, 18.yy başından beri değişmedi; 19.yy daki bazı anlaşma metinlerindeki Avrupalılık vurguları da yeterli gerekçe üretmediler. Hâlihazırdaki uluslarası hukuk ve anlaşmalar da gerekli ve yeterli hukukî koşulları sağlasalar bile Türkler Avrupalı olmayacaklardır. Bazı Türklerin ısrarla vurguladığı "bu ideal etiket" Türklerin Avrupalılık kompleksinden kaynaklanan bir vurgudur ve aşırı bir yamanma refleksidir...

22. Analiz: Çanakkale, Maneviyat ile Maneviyat Düşmanlığı -18.03.2006-

18 mart 1915, Çanakkale Savunma Savaşı'nda sadece bir gündür. Maddî umutsuzluğun manevî umutlara bağlandığı bir savaşta o herhangi bir gün de, savaş sanatıyla tarihe yön veren bir imparatorluğun son ordusu sayılacak olan ordusunun komutanı bir alman generalidir. Savaşı bilen ve tarihi seyrin yönünü o günden az önce değiştiren ise özünü ve maneviyatını korumuş olan Osmanlı Subayı'dır; savaşanlar osmanlı'nın tüm tebaasıdır. Her dinden Osmanlı, orada, Çanakkale Savunma Savaşı'nın birer vatan "müdafii"dir.

O gün zaferle anılıyorsa, ölenlerin, ölümü şehadet bellemelerinden dolayıdır. Saldıran devletlerin anlaştıkları mayın temizleyiciler gibi "ölümü anlaşma dışı bulmuş olmayanların" zaferi, savaşın Osmanlı subaylarından (önemli taktik zekasıyla parlayanlardan) biri olan Mustafa Kemal'in kayıtlarında görüleceği gibi açıkça şehadete ve maneviyata bağlıdır...

21. Analiz: Ailelerin Dramı, Bireylerin Çözülüşü; Can Çekişen Ruhlar - 17.02.2006-

Evlerin içinde, sokaklarda, okullarda, iş yerlerinde ve daha birçok yerde insanların arasında büyük bir çatışma var; büyük bir depremden önce yerin derinliklerinden gelen o dehşet verici uğultu gibi bir uğultu kol gezmekte bu ülkede. İnsanların diğer insanlardan duydukları sesler, hiç kimsenin isteklerini anlatmıyor; istekler karınlardan yükselemeyen seslerde kilitlenmiş; onların zıddı ulaşıyor kulaklara.

İnsanlar konuşamıyor ve anlaşamıyorlar; sürekli itiyorlar birbirlerini, incittiklerini dahi düşünmeden. Geçen her gün dışlanmış, aşağılanmış duygular birikiyor. Olumsuzlukları görmekten, onları konuşmaktan ve birbirleriyle didişmekten başkaca şey yapmayan insanların ruhları yavaş yavaş ölüyor. Ruhların ölürken topluca çıkardıkları o dehşet verici uğultu bebelerin kulaklarını zehirliyor; asıl depremi bebelerin sebepsiz haykırışları haber veriyor; onların masum ruhları canhıraş feryat ediyor..

19. Analiz: Türkiye'de Din'e Bakış, Korku ve İnsan'ın Tanrılaştırılması -21.05.2005-

Toplumların planlanmış ve organize edilmiş; belirli hedeflere uygunluğu sabit olan tüm insan kaynaklı programlara, uzun bir zaman dilimi içerisinde arzulanan hedefe olumlu sayılabilecek tepkiler vermesi mümkündür. Buna karşılık söz edilen programların tam olarak uygulanabilir olduğunu iddia etmek mümkün değildir; ancak toplumların genel görüntüsü ve etkileyici önderleri hedeflere uygun portreler haline gelebilir/getirilebilir.

Bu gün, Türkiye'de, yüzlerce yıl önce planlanan birçok şey sosyal görüntü üzerinde istenilen pozisyonları çoğunlukla oluşturabilmiş görünmektedir. İnsanlar kendi dinî gerçekleri ile karşıt konumlu/ olumsuz tavırlar almış durumda bulunmaktadırlar. Din'e karşıdan bakanlarla dine içerden bakanlar arasında gerçekte hiçbir fark yokmuş gibi durmaktadır. Karşıdan bakanların, dini ,özgür davranışlarına karşı oluşan büyükçe bir fobi haline getirmiş oldukları açıkça görülürken, dine içeriden bakanların dine bakışı da, cehennem kökenli diğer fobi türünü doğurmuştur.

20. Analiz: Doğu, Batı ve Aşağılama Nöbetleri -05.02.2006-

Yerküre'nin geçmişi ve yerkürede yaşayan insanların, toplumların ve ülkelerin birbiriyle ilişkisi tarihte yer bulabildiği kadar görünür haldedir, biz insanlar için. Ülkeler, sistemler ve yönetim modelleri, insanları derinden etkilerken, insanların duygusal tarihleri de söz edilen ilişkilerden etkilenerek var olmuştur. Buna sosyoloji veya psikoloji bazlı yaklaşımları ve analizleri inceleyerek, medeniyetler arasındaki farkları ve ilişkileri mukayese ederek bakmak mümkündür.

Batı'nın İskender-Roma imparatorluklarıyla var olmaya başlayan medeniyet kurgusu, diğer dünya medeniyetlerine göre çok geç tarihlidir. Ve bu döneme kadar, Amerika kıtasındaki eski medeniyetler dışında ,batı, kendine özgü değerler kompozisyonu oluşturamayacak kadar temelsiz, birey-aile-toplum düzeneği ile ürememiş fertler bileşimidir. Sosyal dokuda güdülerin hakim olduğu bir ilişkiler ağı var olmuştur; savaşlar ve acımasız katliamlar bu durumu daha da kalıcı hale getirmeye devam etmiştir.

18. Analiz: Kutsal Devlet, Kutsal Lider; Sürekli Hakimler ve Halk -06.05.2005 -

Türkiye, kendi tarihsel varlığı süresince halk hakimiyeti esasına dayalı herhangi bir dönem yaşamış değildir, yaşama olasığı da çok düşük gibi görünmektedir; ancak halk hakimiyetinin mevcut düzeyinden biraz daha etkin bir düzeye gelebileceği düşünülebilir...

Bu ülkede cumhuriyetin ilanından sonra, antik çağ site devletlerinden bu yana hayal edilen cumhuriyet rejimi resmen var kılınmış olmasına karşılık, resmi yapısı dışında, halkın egemenliği sadece halkın dilenen formlara sokulması amacını gütmekte etkili olmuştur; "açsın ve özgür değilsin; ancak çok güzel elbiselerin var ve sen bu elbiselere sahip çıkmalısın", şartlanmalarıyla cumhuriyetin egemenlik kayıtları halktan uzakta tutulmaya devam edilmiştir...

17. Analiz: Halifelik, Papalık; Dinselleştirilmiş Siyasî Kurumlar -04.04.2005-

Bilgi çağları, insanların algılama ve anlama seviyelerinde ve davranış kalıplarında olumlu değişimler meydana getirseler bile, gelenekselleşen/atalardan gelen bazı olguların değişmesi imkansız gibi görünüyor. İnsanların -dinde var olmayıp sonradan ihdas ettikleri- beşeri kurumların, tarihteki var oluşlarından beri süregelen alışkanlıklara dönüşmüş olması da bu meyanda tahlil edilebilir...

Halifelik, Papalık, Budizm'deki Rahiplik gibi kurumların sahip oldukları dini kisve, gerçekte dinle alakalı özelliklerden tamamen uzak sebeplerle varlaştırılmıştır. İslâmda Hilafet, başlangıçta müslümanları kontrol ve yönetme telaşından kaynaklanan bir siyasi otorite kaynağı ve gösterge iken, Hıristiyanlıkta bu, daha geniş ve daha kapsamlı ve daha açık bir siyasî kurum olarak ortaya çıkmıştır...

16. Analiz: Türkiye ve Klasik Senaryolar -27.03.2005-

İnsanlar, diğer insanları yönetmek ve diledikleri gibi yönlendirmek söz konusu olduğunda, diğer tüm akıl oyun alanlarında olduğundan daha fazla akıl oyun alanlarında kalırlar; sabit ve kararlı organizasyonların tamamı da uzun bir zaman aralığına göre planlanır. Kısa zaman aralıklarına iliştirilmiş küçük sarsıntılar -ara aktifler- da aynı uzun sürecin içinde var olacak olan değişiklerin zemin kontrol ve sosyopsikolojik alıştırma çalışmasıdırlar; bu tür organizasyonlar organlarının tümü, farklı zaman dilimlerinde çalıştığından sistemli hareketliliklerini daima saklarlar; ancak sona doğru uzun zaman aralığının üst sınırında tüm organlar aynı hızla ayrı baskı araçlarını kullanarak sonuç almaya çalışırlar.

Genellikle de, sabrın gerektirdiği gibi, bu organizasyonların sonuç alma olasılıkları çok yüksektir. Bu çalışma türü, basit futbol stratejilerini andırsa da, insanlığın var oluşu ve siyasetin doğasının mevcut süresince alışılagelmiş klasik senaryoların tamamı için açıklanmış ve kanıtlanmış bir realitedir...

14. Analiz: Devlet'in Halkla İlişkileri -26.02.2005-

Devletin neden var olduğunu ve neden var olmaya devam etmesi gerektiğini incelemeden devletin Dünya'da ve Türkiye'de neden aynı şekilde algılandığını görmek mümkün değildir. Evet; Devlet, Dünya'da ve Türkiye de aynı şekilde algılanmaktadır. Bu gerçeği, ortak insanlık tarihinde mevcut olan sebeplere dayandırabiliriz; ancak özenle görülmesi gereken husus şudur; bilgiye ulaşma ve özgürlüklerin kullanımındaki hareket alanları Dünya'nın farklı kıtalarında farklı olarak gelişmiştir. Ülkelerin kuruluşlarındaki sebeplerin de çok etkili olduğu bu dönüşüm ve gelişim aşamaları, kıtalardan ülkelere doğru hızlı ya da yavaş süreçler yaşamışlardır ve yaşamaya devam edeceklerdir.

Bilgi ve özgürlük ikilisinin etkilediği insan, yaşadığı toplumu değiştirme görevini yerine getirirken, muhakkak ki engellerle karşılaşacaktır. Tarihsel analizler gözönünde tutulursa bu engellerin şiddet düzeyleri de görülecektir. Özellikle Avrupa kıtasında farklı güç merkezlerinin oluşması ve bu oluşumlarla koordine edilmiş ayaklanmalar, zihinlerdeki devletin şiddet ve baskıya dayalı yöntemlerini sorgulamasını gerektirmiş -hatta zorunlu kılmış- bundan sonraki gelişmeler de, devletin merkezil gücünü insanların hizmetine adamış olmasını ve insanların mutluluğunu sağlamasını hedef noktasına koymuştur.

15. Analiz: Türkiye ve Bağımsızlık -23.03.2005-

Uluslararası siyâset, ulusların çıkarlarıyla doğrudan ilgidir ve her ulus kendi çıkar mekanizmalarını kontrol eden tek güç olmak ister. Ne yazık ki; bu istek, herhangi bir devlet için -eğer güçlü değilse- sadece bir hayalden ibaret olmuştur, olmaya devam edecektir de...

Türkiye, tarihi varlığı süresince, özellikle Osmanlı Devleti dönemi itibariyle dünyaya hükmeden bir sistemin merkezi olmuştur; ancak bu durum, cumhuriyetin kuruluşundan sonra -özellikle batılı ülkelerin uzun süren çalışmaları sonucunda- kendi dar ve küçük 'ulus devlet modeli'nin içine hapsedilmiştir. Bu hapislik Türkiye'yi, uluslararası çıkar mekanizmalarının kontrol merkezi olmaktan çıkarmış, tam tersi bir ortama itmiştir. Türkiye, soğuk savaş dolayısıyla ABD güdümlü uluslararası çıkar senaryolarına uymak zorunda kalmıştır. Kurtuluş savaşı dönemlerinde reddedilen Amerikan mandası olma fikri, sonraki hayatı süresince genç cumhuriyetin hayat kaynağı olmuştur...

13. Analiz: Kuzey Irak Kürtleri ve Türkiye -06.02.2005-

Kuzey Irak Kürtleri ve Türkiye hakkında iki bakış açısı etrafında işlenen kapitalist yaklaşımları gözardı etmeden bir analiz yapmak gerekecektir, bu rasyonel olandır; ancak uluslararası ilişkilerde rasyonellik pek fazla analitik fayda sağlamayacaktır. Buna rağmen yapılacak analiz, olayları görebilmek açısından kesinlikle yararlı olacaktır. Sözedilen bakış açılarından biri Kuzey Irakta yerleşik halde bulunan Kürtlerin, diğeri ise Türkiye'nin bakış açısıdır.

Kuzey Irak Kürtleri ne düşünmektedir?

Kuzey Irak Kürtleri, binlerce yıllık ırk varlıklarını tarihte bir kez küçük bir krallık altında devletleştirmiş oldukları için, tıpkı İsrail devletini kurmaya ahdeden yahudiler gibi davranmayı tercih etmişlerdir. Bu artık açıkça görülmektedir. Roma imparatorlarının ve Babil krallarının Filistin'den uzaklaştırıp dağıttığı Yahudiler sonraki asırlarda sürekli vadedilmiş topraklardaki İsrail devletini kurmayı hedefleyerek örgütlenmiş ve hedeflerinin büyük bir kısmına da ulaşmışlardır. Kuşkusuz bu tür faaliyetler büyük devletlerin desteği olmadan başarıya ulaşamazdı; Amerika'nın desteği ile İsrail kuruldu ve Yahudiler aynı destekle vadedilmiş toprakların tamamına ulaşmanın yollarını aramaya devam ediyorlar...Kuzey Irak Kürtleri'nin Türkiye, İran, Suriye ve Irak Kürtleri'nin tamamı için hedefledikleri ülke de aynı Amerika'nın desteğiyle varolmaya doğru dümen kırmış durumdadır. Yüzlerce yıl, onlarca farklı imparatorluk altında ezilen kürtler için gerekli olan yeni bir devlette tarım ve sanayi ağırlığı olmayan bir ekonominin çok fazla ayakta kalamayacağı görüldüğü içindir ki; Musul ve Kerkük dolaylarındaki zengin petrol yataklarının hedeflenen ülkenin sınırları içinde kalması gerekli ve şarttır. Bu gereklilik aynı zamanda Amerika'nın enerji kaynakları için planladığı sisteme en uygun olan şekli hazırlayacaktır...

12. Analiz: Türkiye ve Arapların Dolarları -31.01.2005-

Eski diplomatların ve üniversitelerdeki öğretim üyelerinin sıklıkla yaptıkları "jeopolitik ve jeostratejik analizleri", Türkiye'nin, konum olarak artık bir doğa kanunu haline gelmiş gerçeğini konu edinirler; Türkiye, dünya'nın merkezidir.

Kuşkusuz; dünya'nın merkezi olan bir ülke için belasız hiç bir sosyal, siyasi ve ekonomik gerçek olmayacaktır. İnsanlığa medeniyetleri ve o medeniyetlerden kalan tüm zenginlikleri sunan bir coğrafya'nın, enerji kaynakları için çok önemli bir geçiş/dağıtım terminali olması ve bu özellikleriyle yeni yüzyılların uluslararası temel düşünce dinamikleri için vazgeçilmez olması, normal kabul edilmelidir. Daha önceleri, kutsal ve ekonomik nedenlere dayandırılan Türkiye'nin merkezî özelliği Osmanlı Devleti döneminde Osmanlı padişahlarını gerektiği kadar yormuştu. Petrol ve diğer ekonomik nedenler Osmanlı Devleti'nin Batı ve Rusya tarafından yıkılışını sağladı; yerine kurulan cumhuriyet ise, sahip olduğu merkezî özellikler dolayısıyla sosyalizmin ve kapitalizmin sürtüştüğü uç nokta olmaktan kurtulamadı.

11. Analiz: Bayramları Yok Etmek İsteyen Aydınımsılar - 24.01.2005-

"Bayramlar yok edilebilir mi?"... Bu sorunun varlığı sebeplere bağlı olmasaydı soru var olmazdı zaten... Biz de bu soruya, "Bayramlar yok edilemezler, ancak anlamları kaydırılarak etkileri en aza indirilebilir", diyerek cevap verebiliriz...

Türkiye'de İslam dinine ve İslam dini'nin tüm kompoze figürlerine şiddetle muhalif olan yazarların, gazetelerde bağırıp çağıran yazılarla veya derin felsefi ve ruhsal çözümleme özentisi düşünce artıklarıyla, fikirlerini en doğru sayarak yaymaya çalışmaları, her şeyden önce büyük bir saygısızlıktır...
,
Sosyal demokrasi anlayışı ve zemini ile yaşadıklarını iddia eden bu tür aymazların, insanların inançlarına dair ayrıntılarla alay etmeleri ve bu tür faaliyetleri ilkel bulmalarını demokratik bulmak aptalcadır... Onlara, insanlardaki davranış bozukluklarını eleştirme hakkını verir demokrasi, ancak inandıkları sistemlerin bu tür davranış bozukluklarına neden olduğunu iddia etme hakkını veremez... Özellikle aşağılama hakkı asla yoktur ve bu da aşağılanmayı gerektiren bir tarzı doğurur...

10. Analiz: Uluslararası İlişkiler ve 3.Dünya Savaşı -23.01.2005-

Vladimir Putin birdenbire açıklama yaptı; bundan sonrasında kesinlikle üretilemeyecek olan güçlü bir atom bombası üretmişlerdi... "Bundan dünya'ya ne?" demeden önce, iğneyle kuyu kazma hesabına göre düşünen insanların çok büyük endişelere girdiğini söylemek gerek...

Ülkeleri büyük yapan değerler, diğer ülkelerde olmayan değerlere göre belirginleşir... Her nekadar sömürü değerleri büyüklük gerektirmiyorsa da, güçlülük gerektiriyordur... Ancak, gelecek yüzyılları planlama büyük devletlerin işidir...

Küçük ülkelerin sahip oldukları tüm varlıklar, onlar farkında olmasalar bile büyük devletler için büyük planların temel ayrıntılarıdır... Dünya Savaşları da sadece bu sebeplerle çıkar ve sıradan insanlar bu nedenle sürekli ölürler... Büyük ülkeler, diğer büyük ülkeleri küçülterek (parçalayarak) planlarının detaylarını düzenlerler... Osmanlı devletinin yıkılışı gibi...

9. Analiz: İnsanların Üremeleri Planlanabilir mi? -15.01.2005-

İnsan yaratıldığı ilk zamandan bu yana, kendi hayatını planlamayı sevmiştir... İlk planlama açlığın giderilmesi ile ilgili olsun ya da olmasın planlamadaki gerekliliklerin boyutları fark etmeyecektir... İnsan zihinsel işletim sisteminin iişleyişi ile doğrudan ilgili olan planlama gerçeğini hayatın her alanında yaşamayı tercih etmiştir; etmeye devam edecektir; bu karşı konulamaz bir realitedir... İnsanın varlık özelliklerinden en önemlisi budur...

İnsanın evrenle ilgili gelecek planlamaları, kendileriyle ilgili planlamalardan kaynaklanan endişelerden beslenir; ancak planlamanın doğası gereği öncelikle tespitler gerekmektedir... Tespitler yapabilmek için de içinde araştırma... Günümüze kadar gelen ve günümüzden sonra da devam edecek olan araştırmaların tek sebebi vardır; tespitler yapmak ve geleceği planlamak... Bu da olağan bir serüvendir...

8. Analiz: Köşe Yazarları ve Okuyucuları -08.01.2005-

8. Analiz: Köşe Yazarları ve Okuyucuları -08.01.2005-

Herhangi bir gazetenin herhangi bir köşe yazarı için düşünülebilecek ilk şey, her konuda ahkam kestiği olsa gerek... Ahkam, hükümler demek, bir nevi fetva makamlarının etki gücüne sahip olan fikirler... Yazılarını okuyan herkesi etkilemeyi ve yönlendirmeyi, kesin ve kaskatı iddialarla sürekli iz belirleyici olmayı vazgeçilmezleri arasında kabul eden yazarlar ile diktatörler arasındaki tek fark fiziksel güç kullanımında ortaya çıkar... Yazarlar zihinleri etkilemeyi ve kontrol altına almayı tercih ederler ve zihinleri ışıklandırmaktan ziyade kısırlaştırmaktan başka gaye edinemezler... Diktatörlerin ise söylenmemişlerle ilgisi yoktur zihinle değil, bedenle uğraşırlar...

Köşe yazarlarının basit ve temiz tek yönü vardır; haber verirler... Haber verdikleri şeyler sizin ilginizi çekse de çekmesede onlar, bu haberi vermekten vazgeçemezler... Hatta, ilgi alanınıza sokuşturdukları şeyleri önemsemeniz, onların egemenlik duygularını tatmin eder... Ve bu egemenliği daha da güçlü hale getirmek için sizlerle özel olarak ilgilenmeleri kaçınılmazdır...

6. Analiz: Derin Çalışmalar -16.09.2003-

Türk Siyaset Hayatı derinden çalkalanıyor. Türk Ordu Yönetimi, sosyal ve kültürel alanlarda kendi görüşleri doğrultusunda değişim sağlamak adına 28 Şubat 1997' de olduğu gibi sivil toplum örgütlerini kullanmaya başladı.

Batı demokrasileri bu sorunu yıllarca önce aşama aşama çözmüş olmalarına karşın, hâlâ bu tür derin çalışmaların yaşandığı yerler olmaktan kurtulamadılar. Bu sorun yaşanmaya devam edecektir.

Osmanlının yıkılışını hazırlayan etkenlerden en önemlisi, askerin sosyal ve ekonomik hayatla birlikte kültürel formları da yönlendirmeye çalışmasıydı... Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da bu etkileme çalışmaları ile Türkiye toplumu asker eliyle değişti... Bugün yaşananlar, sadece yöntemlerin değiştiğini gösteriyor. Dolaylı etkileşimle araçlar birebir "nefer"den birebir sivil toplum örgütleri oldular.

7. Analiz: Türkiye'de Siyaset Kime Hizmet Eder? -06.01.2005-

Türkiye'de siyasetin insanlara hizmet etmeyi amaçladığını iddia etmek için akıllı olmamak gerek şarttır...Sadece siyaset değil, eğitim, sağlık, güvenlik ve adalet gibi temel toplumsal kurumlar da aynı amacı gütmekte değiller...Eğer dinî işlerle görevli kurumları da aynı kategoriye sokmak fazla abartılı sayılmayacaksa, dinî kurumları da insanlara hizmet etmemekle suçlayabiliriz... Kendisinden sonra sayılan tüm kurumlar kendisi varken varolan kurumlar oldukları için siyasete geri dönelim...

Siyasî tarihleri incelerseniz, siyasetin seçkin azınlıkların hayat standartlarını yükseltmekten başka hedefi olmadığını görürsünüz... Kuşkusuz insanlık tarihinde sürekli düşünenler ve hedef belirleyenler, siyasetçi olmasalar dahi, diğer insan toplulukları tarafından yargılanamayan, yadırganamayan ve yüceltilme zorunluluğu olan sınıfların temsilcileri idiler... Muhakkak ki; düşünceleri dolayısıyla baskı altına alınan, ezilen, hapsedilen ve öldürülen akıl insanları söylediklerimizin dışındadır...

5. Analiz: Büyük Türkiye'nin Kuruluşu -14.06.2003-

Irak, ABD'nin ellerinde... Üç haftalık savaş süresince, Nasıriyye kenti dışında ciddi herhangi bir savunma yapmadı, Irak...Ve Türkiye'nin güneyinden açılmayan cephe dolayısıyla ABD Irak'ın güneyinden tırmandı yukarı bölgelere...Sonuçta hedefine ulaşan ABD oldu...

TBMM Türkiye'nin güneyinden cephe açılmasına onay vermeyerek, 50 yıllık ABD uşaklığına son verdi... Bu bir devrimdi, bir başkaldırıydı... Ve dünya'nın yeni bir değişim yaşayacağına dair iyi bir kanıttı... Doğal olarak ABD kırmızı telefonları daima meşgul çalmaya başladı... Türk ve Amerikan çıkarları artık açıktan çatışıyordu...

4. Analiz: Paranoya, İrtica Hortladı -23.04.2003-

Türkiye Cumhuriyeti, yine soygun planlarının tam ortasında... Medya'nın en temel "gündem" oluşturma gücü yeniden AK Parti hükümetini hedef almış durumda... Savaş'ın uzaklaştırdığı "Klasik İrtica Gündemi" yeniden hortlatıldı... Bu ülkede yıllarca kan emmiş bir sürü güçlü zevat, aynı çarkların dönmesini sağlamak için yeniden bulanık günlere dönmeyi planlamaktadır...

Gerçeğin en açık yanı, Ordu yöneticilerinin her zaman bu tuzağa alet olmalarıdır. Bu açık gerçek, halk ve ordu arasındaki bağları zayıflatmaktadır. Halka rağmen her şey olacağını sanan bir çok kan emici, ordunun kullanılma haddini aştıkları an bu ülkede çok şey değişecektir...Seçimler yeni yapılmışken, halk ne istediğini açıkça söylemişken hala neden aynı oyunlar sahnelenmekte ve aynı sonuçların elde edileceği safnazarlığı her cani de mevcut olmaktadır?...

3. Analiz: Babil'de Akan Kan -23.03.2003-

Irak ve Türkiye...

En son, şeytan'ın ellerinin değdiği yerler, babil ülkesinde.

Çocuklar ve kadınlar, yaşlılarla el ele, ölümün kıyısında beklemekteler...Yüzlerce yıldır, sömürgecilere boyun eğen dünya yeniden aynı sömürgecilerin torunlarına boyun eğmektedir...Aynı vahşet, bir kaç adımlık yerde aynı vahşeti uygulayan Saddam Hüseyin'in insanlarına yapılmakta...sömürülecek olanlar aynıdır.

Türkiye, sömürgecilerin safında olmamakla eleştirilmekte ise, gelecek yüzyıllarda torunlarına kanlı miras bırakmamak istemesi görülmek istenmediği içindir. Günlük endişelerin ülke tarihini gölgelemesi ne kadar hazin bir durumdur...

2. Analiz: Recep Tayyip Erdoğan -23.01.2003-

Kişilik analizlerinin en az yapıldığı alanlardan biri siyasettir. Ne yazık ki siyasetçiler için herhangi bir şekilde "kapsamlı kişilik analizleri" yapılamamıştır. Bu eksiklik, toplumları etkileme ve yönlendirme araçlarının tanınmasında da zorluklar oluşturmaktadır. Siyasi aktörlerin güçlerinden kaynaklanan psikolojik baskıları "kişi analizleri"nin yapılmasını engellemekte veya zorlaştırmaktadır. Sadece topluma yansıyan alışılmış şeyler, istenildiği-tasarlandığı kadar röportaj veya anı, biyografik araştırma vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Siyaset Hayatı' nın en önemli unsurlarından biridir. Günlük siyasi analizlerin dışında Osmanlı'ının uzun, karmaşık ve Genç Cumhuriyet'in kısa, keskin tarihinde bu tasvirde hiçbir siyasi kişi olmamıştır. O, ölçeklerin "seçkin" ya da "halktan biri" diye nitelemekte zorlandığı bir şahsiyettir. Ondan önce aynı doğrultuda siyaset yapan benzerleri, belirli bir sosyal katmanda seçkin profiline uymaktadırlar.

1. Analiz: Güçler Çatışması -21.01.2003-

Türkiye, güçler çatışması yaşıyor. Yüksek cirolu iş adamları, statüko, asker ve hükumet büyük bir güç savaşında... Tarih boyunca var olan içsel mücadele sürmekte... Zaten Türkiye Tarihi' nden de bu hiç eksik olmadı.

Türkiye'de kamuoyu'nun basın-yayın aracılığıyla oluşturulduğu bir vakıadır.Köşe yazıları, minik gazete haberleri, magazin, spor, diziler, filmler, açık oturumlar ve reklamlar kamuoyunun oluşmasında mükemmel araçlar olarak kullanılmaktadırlar. Bununla birlikte kamuoyunu oluşturan güç basın-yayın değildir. Basın-yayın sadece uluslararası ilişkileri gelişmiş iş adamlarının, yerel hedeflerine uygun bir araçtır. Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de ulusal çıkarları hedefleyen küçük basın-yayın grupları mevcuttur; ancak bu grupların etkileri marjinaldir.